::::::VeLi TüRkEn:::::: WWW.AZ-191.TR.GG SEVİYELİ VE SINIRSIZ EĞLENCE ADRESİ :::...
  ÜNLÜLERİN BİOGRAFİSİ
 
Marie Curie Marie Curie kocası Pierre ile birlekta iki açıdan sembol olmuştur: birlikte radyum elementini bularak radyoaktivite çağını başlatmışlar ve iki kez Nobel Ödülü’ne layık görülen Marie Curie’yse, modern toplumun bilimsel ve feminist ideallerini, olağanüstü kişiliğinde yansıtmıştır. Bilim adamları ve toplum için onun Radyumu, madde ve enerjiyi anlamanın anahtarı olmuştur. Çalışmaları yalnız temel bilimin gelişmelerini etkilemekle kalmamış, tıbbi araştırma ve tedavi alanında da birçok yeniliğin öncüsü olmuştur. Radyumun bulunuşu nükleer fiziğin ve kanser tedavisinin yolunu açmıştır. Polonyalı bir aileden olan Marie bilim ve cesaretin öncüsü sayılır. Araştırmaları radyoaktif parçacıklarla sürekli temasları nedeniyle hayatına mal olmuştur. AİLESİ VE MİLLİYETİ Maria Sklodowska Manya, yurtseverliği anne ve babası olan Bronislawa ve Vladislav Sklodowski’den öğrendi. Maria 7 Kasım 1867 tarihinde Varşova’da doğduğunda, Polonya yüzyılın büyük bir bölümünde bağımsız bir ülke konumunda değildi. Ülke Avusturya, Prusya ve Çarlık Rusya’sı tarafından bölünmüştü. Varşova Çarın hakimiyeti altındaydı. Çar Polonya halkının kendi kültür ve dilini öğrenmesini engelleyerek Polonya milliyetçiliğini baskı altında tutacağını sanıyordu. Ancak Polonya’lı yurtseverler ülkelerinin kontrolünü ele geçirmeyi başardılar. Marie’nın anne ve babası birer eğitmen olarak Rus öğretmenlerinin yaptıkları engellemeleri ellerinden geldiği kadar önlemeye çalıştılar. Manya’nın ailenin beşinci çocuğu olarak dünyaya gelmesi annesinin okul müdürlüğü işinden çekilmesine yol açtı. Aile, başka bir okula transfer oldu. Vladislav burada Fizik ve Matematik öğretmenliği yaparak iyi para kazanıyordu. Ancak okulun Rus denetçisi onu milliyetçi fikirlerinden dolayı işinden kovdu. "Sürekli şüpheli muamelesi görmek ve gözetlenmek; çocuklar Polonya dilinde konuştukları veya bu dilde dikkatsizce bir söz sarf ettikleri zaman yalnız kendileri değil aileleri de cezalandırılıyordu." Babanın ilerleme imkánı düşük bir dizi akademik işlerde görev alması üzerine, ailenin ekonomik durumu bozuldu. Bu nedenle öğrenci yatakhanelerinde kalmaya başladılar. Ablası tifüs hastalığına yakalanıp, öldüğünde Maria yalnızca sekiz yaşındaydı. Bu ölümün üç yıl kadar ardından anne Madam Sklodowska da beş yıldır mustarip olduğu tüberküloz hastalığından 42 yaşındayken öldü. Geriye kalan aile efradı Profesör Sklodowski; oğlu Joseph; ve kızları Bronya, Hela, ve Maria birbirlerine daha sıkı bağlandılar. Baba Sklodowski, ailesinin tasarruflarını kötü yatırımlarda harcamış olduğu için kendini hiç affetmedi. Ancak çocukları ona duygusal ve fikirsel yönden büyük destek verdiler. Cumartesi akşamları Maria ve kardeşlerine klasik eserler okurdu. Ayrıca bir zamanlar fizik dersi verirken kullanmış olduğu ve evinde muhafaza ettiği bilimsel cihazlar hakkında bilgi verirdi. Ruslar Polonya okullarındaki ders müfredatından laboratuar çalışmalarını kaldırmışlardı. "Matematik ve fiziği, okullarda bu dersler verilmeye başlandıktan sonra, kolayca öğrendim. Bunu babamdan almış olduğum bilgiler ve onun bilime karşı duyduğu sevgiyle izah edebilirim... Ne yazık ki, babamın laboratuarı yoktu ve deneylerini yapamıyordu." Manya sınıfın gözde öğrencisi idi. Kişisel kayıpları onun akademik başarısını engellemiyordu. Ancak 1883 yılındaki mezuniyet töreninde aldığı altın madalya ödülü sevincine gölge düşürmüştü, zira ödülünü alırken Rus Polonya’sı eğitim genel müdürünün elini sıkmak mecburiyetinde kalmıştı. Mezuniyetinden sonra 15 yaşında iken Maria asabi bir çöküntü yaşadı. Hekimler bunun aşırı yorgunluk ve asabi sorunlardan ileri geldiğini düşündüler. Bunu bugün depresyon diye tanımlayabiliriz. Babasının zorlaması ile Maria ülkedeki kuzenlerinin yanında bir yıl geçirdi. Neşeli dans çevresi ve diğer şenlikler onun hayatında tasasız geçirdiği tek yıl olacaktır. GEZİCİ SERBEST ÜNİVERSİTELER Maria, kardeşleri gibi yükseköğrenim yapmayı ümit ediyordu. Kardeşi Joseph’in Varşova Üniversitesinin Tıp fakültesine girmesine rağmen, kızlar bu okulda hoş karşılanmıyordu. Maria ve Bronya diğer arkadaşları ile birlikte Gezici Üniversiteye müracaat ettiler. Bu kanunsuz gece okulu adını, sınıflarının değişik yerlerde olmasından ve Çarlık yetkililerinin gözlerinden uzak kalmasından alıyordu. Öğrencilerinin yüksek idealleri, kendilerini eğitim görerek ispatlamanın ötesindeydi. Alacakları köklü eğitim ile Polonya’nın özgürlüğüne hizmet edeceklerini umuyorlardı. Bu gece üniversitesinin eğitim müfredatı önemli Avrupa üniversitelerinde uygulanan müfredat programlarına pek uymamakla beraber, kız öğrencilerin okumasına izin veriyordu. Maria bunu bilmekle beraber, bu gezici üniversitede yenilikçi fikirle ve ilimdeki yeni gelişmelere bir adım atmış oldu. "Polonya gençliğinden bir gruptuk ve şunu umuyor ve şuna inanıyorduk: Ülkenin içinde bulunduğu durumdan kurtarılması için fikirsel ve manevi gelişme açısından büyük gayret göstermek gerekir... Aramızda akşamüstü kursları düzenleyerek, herkesin bildiği en iyi konuyu anlatması için karar aldık Marie Curie`ın okul yılları Marie Sorbonne’a 1891 sonbaharında geldi. Önceleri kız kardeşinin evinde kaldı. Bronya bir Polonyalı vatansever ile evlenmişti. Adı Casimir Dluski idi ve kendisi ile Tıp Okulunda tanışmıştı. Ancak ev üniversiteye atlı otobüsle 1 saat uzaklıktaydı ve Marie hem kaybettiği zamana, hem de verdiği paraya üzülüyordu. Buna ilaveten Dluski’lerin evinde kalmak Paris’teki Polonya’lı sürgünler derneğinin toplantılarına sürekli olarak katılmak anlamına da geliyordu. Marie’nin babası kendisini, bunun eğitimini tehlikeye atabileceği hususunda uyarmıştı. Marie böylece birkaç ay sonra üniversiteye yakın olan sanatçılar ve talebelerin bulunduğu Latin semtine taşındı. Ancak yaşamak için olan temel ihtiyaçlarını karşılayabiliyordu. Bu yıllara ait öykülerden onun kış günlerinde üşümemek için bulabildiği her şeyden faydalanıyordu. Ayrıca açlıktan zaman, zaman güçsüz duruma düşüyordu. Ancak Bronya’nın zaman, zaman ona yardıma gelmesine rağmen, yalnız kalmaktan ve kendini derslerine ciddi bir şekilde vermekten hoşlandığı da bir gerçekti. "...benim durumum istisnai bir durum değildi; tanıdığım diğer Polonya’lı öğrencilerin de benzer zorlukları olmuştu..." Yapacak çok işi vardı. Marie hemen almış olduğu eğitimin yetersiz olduğunu fark etti. Korktuğu şey başına gelmişti. Ne matematiği ne bilgi tabanı ne de teknik Fransızca hakkındaki bilgisi diğer öğrencilerin seviyesindeydi. Korkuya esir düşmektense, bu sorunların üstesinden gelmeyi gayretli bir çalışma ile başardı. Bu çalışkanlığı meyvelerini kısa süre verdi. Marie 1893 yılının yazında Fizik dalında ilk Mastır çalışmasını bitirdi. Ertesi yıl da ikincisini Matematik dalında yaptı. Parasızlık Matematik derecesini almasına mani oldu. Ancak kıdemli Fransız bilim adamları ondaki yeteneği fark etmişler ve kendisine yardım etmeye karar vermişlerdi. Kendisine burs temin edildi. Matematik derecesini tamamlamadan, Fransız Milli Endüstrisini Geliştirme Cemiyeti tarafından kendisine muhtelif çeliklerin kimyasal bileşimlerine göre manyetik özelliklerinin tayini hakkında bir çalışma yapmasını teklif etti. Bu çalışmayı yapabilmesi için bir laboratuar bulması istendi. AŞK VE EVLİLİK HAYATI İÇİN TIKLAYIN 1894 yılının baharında Marie Sklodowska’ nın laboratuar bulması için bir Polonyalı fizikçiye ve onun desteğine ihtiyacı vardı. Meslektaşı olan Pierre Curie’nin ona yardımcı olabileceğini düşündü. Curie Paris Şehir Okulunun Endüstriyel Fizik ve Kimya bölümünde yapılan Mıknatıslık araştırmalarının öncüsüydü. Profesör Pierre kendi laboratuarının yetersizliğinin farkında olmadan, Marie’nin orada çalışmalarını için bir yer bulunabileceğini düşündü. Curie ile Pierre’nin tanışmaları yalnız kişisel hayatlarını değil, bilim alanındaki hedeflerini de değiştirecekti. "Yüzündeki ciddi ve kibar ifadeyi, davranışlarındaki alçakgönüllüğü ve hayalperestliliği gördüm". Marie Şehir Okulunda basit bir laboratuar yeri buldu. Zamanla Curie olan ilişkisi saygıdan sevgiye dönüştü. Pierre yaklaşık 15 yıl önce çok sevdiği karısını kaybetmişti. Tanıştığı kadınların hiç birisi hayatının tutkusu olan bilime karşı ilgi göstermemişti. Ancak Marie’de bu konuda kendisininkine benzer bir tutku görmüştü. POLONYA ONU GERI ÇAĞIRIYORDU 1894 yazında matematik sınavını başarıyla verdikten sonra Marie yaz tatilinde Polonya’ya gitti. Fransa’ya dönüp, dönmemeye karar veremiyordu. Pierre’nin yürekten mektupları onu doktorasını Paris’te yapmaya ikna etti. "Işimiz bizi birbirimize her gün daha çok yakınlaştırıyordu. Bir süre sonra ikimiz de birbirimizden başka daha iyi bir hayat arkadaşı bulamayacağımıza ikna olmuştuk." Marie yalnız kendi doktorasını yapmakla kalmadı, Pierre’in de doktor unvanını aldığını gördü. Pierre son 15 yılda birden çok alanda önemli araştırmalar yapmasına rağmen bir doktora çalışması yapmamıştı. Doktora çalışması Fransa’da, Amerika ve Ingiltere’dekinden daha uzun sürüyordu. Marie onun mıknatıslık üzerindeki araştırmalarını yazması için ısrar etti. 1895 yılının Mart ayında doktora derecesini aldı. Pierre artık şehir okulunda profesördü. En yüksek maaşı laboratuar çalışmalarından değil, artan öğretim faaliyetlerinden elde ediyordu. Temmuz 1895 tarihinde yapılan basit bir merasim ile Curie’ler evlendi. Her ikisi de dini merasim istememişti. Çiftler yüzük te takmamışlardı. Marie düğünde, yıllar sonra laboratuar giysisi olarak kullanacağı koyu mavi bir elbise giymişti. X-IŞINLARI VE URANYUM IŞINLARI Marie Curie’nin tez konusu seçimini diğer bilim adamları tarafından yapılmış olan buluşlar etkilemiştir. Aralık 1895’te, yani Curie’ler evlendikten 6 ay sonra Alman Fizikçisi Wilhelm Röntgen tahta veya et dokusu içinden geçen ve canlı insanların kemik filmlerinin alınmasını sağlayan bir çeşit ışın keşfetmişti. Röntgen bu ışınları esrarlı X- Işınları diye adlandırmıştı. Buradaki X harfinin anlamı, bilinmeyen demekti. Röntgen bu buluşundan dolayı 1901 yılında ilk Nobel ödülünü almıştır. 1896 yılı başlarında Fransız fizikçi Henri Becquerel, Röntgen’in buluşundan kısa bir süre sonra Fransız Bilimler Akademisine uranyum bileşiklerinin karanlıkta bile fotoğraf filmini karartan ışınlar yayınladığını bildiren bir rapor göndermişti. Bu buluşu tesadüfen olmuştu. Becquerel’in bu enteresan buluşuna rağmen bilim komitesi dikkatini Röntgen’in X- Işınları üzerine yoğunlaştırdı ve Becquerel’in X- Işınlarından daha zayıf olan ışınlarını veya Uranyum ışınlarını ihmal etti. Marie Curie Uranyum ışınlarını önceleri pek önemsemedi. Ancak bunlar üzerine yayınlanmış uzun bir bilimsel makale bulunmadığından, bunlar üzerinde deneysel çalışmalara hemen başlayabilirdi. Paris Endüstriyel Fizik ve Kimya Şehir Okulu müdürü olan Pierre okulda fizik profesörü idi ve karısının eşya ile dolu rutubetli bir ambarı laboratuar olarak kullanmasına izin verdi. Yaklaşık 15 yıl önce Pierre ve erkek kardeşi Jacques çok zayıf elektrik akımlarını ölçebilecek yeni tür bir elektro metre bulmuşlardı. Bu cihaz Marie Curie’nin dahice bir teknik başarıya ulaşmasına yardımcı oldu. Bu elektrometreyi Uranyum ışını ile bombardıman edilen hava içinde meydana gelen zayıf akımları ölçmek için kullandı. Ambarın nemli havası oluşan elektrik yükünü dağıtmaya eğilimli idi, ancak Marie iyi ölçümler almaya muvaffak oldu. "Bunları fotoğraf plakaları ile verdiği reaksiyonlar ile tespit etmek yerine, bunların radyasyon şiddetlerini, ışına maruz kalan havanın iletkenliğini tespit ederek, bulmayı tercih ettim." Marie çok sayıdaki deneyleri ile Becquerel’in, uranyum ışınlarının elektriksel etkilerinin, uranyumun toz veya katı halde bulunmasına, nemli veya kuru olmasına, saf veya bir bileşik halinde bulunmasına, ışığa veya sıcaklığa maruz kalmış olmasına tabi olmadan, sabit olduğu hakkındaki gözlemlerini ispatlamıştır. Ayrıca Becquerel’in içinde daha çok uranyum bulunan maddelerin daha şiddetli ışınlar yayınladıkları hakkındaki tezini de muhtelif uranyum bileşiklerini inceleyerek kanıtlamıştır. Çalışmasında Becquerel’in çalışmalarından gitmekle beraber şu önemli hipotezi ortaya atmıştır: Uranyum bileşikleri tarafından yayınlanan ışınlar uranyum elementinin atomik bir özelliği olabilir. MARİE`NİN BASİT HİPOTEZİ Devrimci bir hipotez olduğunu kısa sürede ispatlayacaktır. Bu hipotez bilimsel anlayışta kökten bir değişme yaratmıştır. O zamanlar bilim adamları atomu (kelime anlamı bölünemez, görülemez) maddenin ana zerreciği olarak düşünüyorlardı. Çok eski zamanlara dayanan bu düşüncenin, o sıralarda başka ilim adamları tarafından elektronun bulunması ile, yanlış olduğu ispatlanmıştı. Ancak kimse atom iç yapısını veya atomun içinde depolanmış büyük enerjiyi tam olarak kavrayamamıştı. Marie ve Pierre Curie bile radyoaktif enerjinin atomların içinden geldiğine belki inanmıyorlardı. Örneğin yer küre bir kozmik ışın banyosu içinde bulunuyordu ve bu ışınların enerjisi belki de yerküredeki belli bir takım atomlar tarafından emiliyor ve sonradan yayınlanıyor olabilirdi. Marie’nin gerçek başarısı, anlaşılması güç ve karmaşık gözlemlerin ortaya koyduğu kesin sonuçlarla, beklenilmeyenin belki de mümkün olabileceğini ortaya koymak olmuştur. Marie bilinen tüm elementleri havanın iletkenliğini arttırıp, arttırmadığı veya Uranyumun bunu tek olarak mı başardığı konusunu incelemiştir. Bu çalışmayı yaparken çok sayıda kimyager kendisini muhtelif mineral örnekleri göndererek desteklemiştir. Bu minerallerin bazılarında ender elementler de bulunuyordu. Bu araştırması 1898 yılının Nisan ayında ilk meyvesini verdi ve Toryum bileşiklerinin de Uranyum bileşikleri gibi Becquerel ışınları yayınladığını buldu. Bu ışın yayını da bir atomik özellik olma niteliğini taşıyordu. Bulmuş olduğu Uranyum ve Toryumun bu özellikleri için "Radyoaktivite" sözcüğünü kullandı. Marie ve Pierre birlikte radyoaktivitenin kimyasal bir reaksiyon sonucunda meydana gelmediğini ve elementin, başka bir deyimle atomun bir özelliği olduğunu gösterdiler. Marie Pehblend adlı uranyum mineralini incelemeye başladı. Bu mineralde uranyumun yaydığı radyoaktiviteden daha şiddetli radyoaktivite bulunuyordu. Uranyumun yanında, uranyumdan çok daha fazla radyoaktif olan, sonradan polonyum ve radyum diye adlandıracağı, başka elementler olduğunu anladı. Bunları 1898 yılında buldu. Pierre deneylerinde radyasyonun özelliklerini incelerken, Marie de ışın yayan elementleri saflaştırmaya çalışıyordu. Her ikisi de çalışmalarını mükemmel bir uyum içinde yürütüyordu. Laboratuarları, sıcaklığı kışın eksi 6 dereceye varan, soğuk bir ambardan ibaretti. Bir kimyager bu konudaki görüşünü o zamanlar şöyle açıklamıştı: "Laboratuardan çok bir patates ambarına veya bir ahıra benziyordu." Mali durumlarının bozukluğuna rağmen Marie ve Pierre Curie buluşları için bir patent alma teşebbüsünde bulunmadılar. Onların gözünde Fransız veya yabancı bir bilim adamını radyoaktivite uygulamaları konusunda desteklemek önceliğe sahip bir olaydı. Pierre radyumu cildinde denedi. Bu uygulama sonucunda derisinde yanma ve yara oluştu. Radyumun insan üzerindeki etkisi böylelikle kanıtlanmış oluyordu. Bundan hemen sonra radyum, habis tümörlerin tedavisinde kullanılmaya başlandı. Curie terapisi doğmuştu. Marie 1903 yılında tezini savundu. Becquerel ile birlikte Curie’ler 1903 yılında fizik alanındaki doğal radyoaktivite buluşları için Nobel ödülüne layık görüldüler. Mutlulukları kısa sürecekti. Pierre 1906 yılında bir tramvayın altında kalarak hayatını kaybetti. Marie kendini çalışmalara yalnız devam etmeye zorladı. Kendisi Sorbonne’a ilk kadın profesör olarak atandı. Kendisi ayrıca gününün önyargılarına karşı savaşmak zorunda kalmıştır. Bunlar 1911 yılındaki yabancılardan nefreti ve karşı cinsin zayıf olduğunu savunan zihniyetti. Bu zihniyet Bilim Akademisine girmesini engelledi. Bundan kısa bir süre sonra radyumun atom ağırlığını bulduğu için, Kimya alanındaki Nobel ödülü ile ödüllendirildi. Marie’nin esas amacı "insanlığın acılarını hafifletme" idi. Paris Üniversitesi tarafından 1914 yılında kurulan Radyum Enstitüsü ve Pasteur Enstitüsü bu insancıl arzusunu yerine getirmeye fırsat verdi. Radyumun bulunduğu yıllarda eczacılar ve kimyagerler muhtelif hastalıklara iyi gelir düşüncesi ile radyum içeren sıvıları, insan vücuduna enjekte edilmek üzere piyasaya sürdüler. Radyoaktif bir elementin insan vücudunda yarattığı tahribatı bilmeden, bu solüsyonun insanların vücuduna enjekte edilmesi sonucunda kaç kişinin, lösemi veya diğer kanser vakalarından dolayı hayatını kaybettiği bugün bilinmemektedir. Ancak her etki, tepkiyi doğurur fikri burada da geçerli olmuş ve tahminen on binlerce insan radyumun sihirli etkisine inanarak canlarını kaybetmiştir. Curie’nin bu olaylardaki sorumluluğu tartışılabilir, ancak kendisi de radyumun ölümcül azizliğine uğrayarak hayatını kaybetmiştir. Curie, kocası Pierre’in kendi cildi üzerinde radyumla yaptığı teste kayıtsız kalmış ve bu maddenin insanlar için ne kadar tehlikeli olduğu konusu üzerinde pek durmamıştır. Ölümcül bir kaza Hayat Pierre’e, 1906 baharında, daha pembe gelmeye başlamıştı. 1906 baharındaki paskalya yortusunda 8 yaşındaki kızı Irne’nin kelebekleri kovalamasını ve 14 aylık oğlunun da çimenlerde koşmasını seyrediyordu. Büyük ihtimalle artık araştırmalarına yeniden başlayabilecekti. Pierre Curie’nin hatıra defterine 19 Nisan 1906 tarihinde yazmış olduğu yazılar kendisisin hem profesyonel alan, hem de sosyal yaşamla uyum içinde olduğunu göstermektedir. Bilim Fakülteleri Profesörler Kurulu ile yediği öğle yemeğinden sonra yayıncısına ve yakındaki kütüphaneye bir ziyaret planlamıştı. O akşam üstü evinin akademi üyeleri dolup taşması onu mutlu ediyordu. Tüm sabah laboratuarında çalıştıktan sonra ağır yağmur altında elinde şemsiyesi ile öğle yemeği toplantısının yolunu tutmuştu. Burada kendisini ilgilendiren ve genç fakültesine kariyer yollarını açan yayınlarından, laboratuar kazalarını önlemek için gerekli olan tedbirlerden bahsetmişti. Yemekten sonra yine yağmur altında yayıncısının yolunu tutmuştu. Ancak yayıncının kapılarını bir grev nedeniyle kilitlenmiş buldu. Caddeyi geçmek için acele ederken kendini altı ton ağırlığında askeri üniforma yüklü bir atlı vagonun altında buldu. Hemen öldü. "Caddede yürürken ve bisikletini kullanırken yeterince dikkatli değildi. Aklında hep başka şeyler vardı". (Curie’nin cesedini teşhis eden Pierre Clerc, Sorbonne laboratuar asistanı.) ARIE hayatının akışını değiştirecek olan haberi akşama kadar öğrenemedi. Öğrendiği zaman ise şok içinde gerekli hazırlıkları yapmaya başladı. Irne’yi komşusuna yollayarak, birkaç günü orada geçirmesini sağladı. Haberi Polonya’daki ailesine telgrafla haber verdi. Cesedin eve getirilmesini sağladı. Pierre’in ağabeyi Jacques, Montpellier’den geldikten sonra da kısa süreli bir baygınlık geçirdi. Pierre’in ölüm haberi tüm dünya gazetelerinde yer aldı. Marie mektup ve telgraf yağmuruna tutuldu. Cenazeden sonraki iki gün iki sebepten önemlidir. Marie Jacques tarafından yüreklendirilmiş ve çalışmalarına geri dönmüştür. Jacques ayrıca Marie’ye ve çocuklarına Fransız devleti tarafından devlet maaşı bağlandığını söylemiştir. Marie bunu dik başlılıkla hemen reddetmiş ve kendisinin, kendisine ve çocuklarına bakabilecek durumda olduğunu söylemiştir. "Fırtına tarafından ezilmiş bir insan gibi, kendimi gelecekle yüz yüze gelmeye muktedir hissetmiyordum. Kocamın sık, sık belirttiği gibi, onsuz kalsam da işimi devam ettirecek kabiliyette birisiydim." Marie devletin kendisine bahşettiği yardımı reddetmek konusundaki davranışı ne kadar ani ve sert olmuş ise de Sorbonne’un kendisine yaptığı teklife önceleri ne cevap vereceğini bilememiştir. 14 Mayıs 1906 tarihinde üniversite kendisine kocası Pierre’in üniversitedeki akademik makamını teklif etmiştir. Bunu kabul ederse bir gün Pierre’in anısına, Pierre’in hiç sahip olmadığı bir Devlet Laboratuarı kuracağını umuyordu. Bir öğretmen ve araştırmacı olmak yeterli değildi. Bilimsel bir enstitünün nasıl yaratılacağını da öğrenmesi gerekiyordu. Marie 1934 yılının Temmuz ayında tamamen çökmüş ve hemen, hemen kör olmuş bir durumda, parmakları yanmış ve elleri üzerinde sevgili radyumu tarafından kabarcıklar oluşturulmuş bir halde lösemiden öldü. 67 yaşındaki bu kadın radyasyonun aşırı sevilerine maruz kalarak yaşamını yitirmiştir. Ondan sonra gelen araştırmacılar ve özellikle kızı da radyumun sağlık açısından tehlikesini önemsememenin bedelini ağır ödeyeceklerdi. Marie Curie’nin buluşu olan radyoaktivite gelecekte, kanser tedavisi, antika eserlerde, kayalarda ve kainatta yaş tayini tekniği metotları, moleküler biyoloji ve modern genetik biliminin önünü açacaktı. Ayrıca bu buluş nükleer santraller ve atom bombasının da kaynağını teşkil ediyordu. Marie Curie kocası Pierre ile birlekta iki açıdan sembol olmuştur: birlikte radyum elementini bularak radyoaktivite çağını başlatmışlar ve iki kez Nobel Ödülü’ne layık görülen Marie Curie’yse, modern toplumun bilimsel ve feminist ideallerini, olağanüstü kişiliğinde yansıtmıştır. Bilim adamları ve toplum için onun Radyumu, madde ve enerjiyi anlamanın anahtarı olmuştur. Çalışmaları yalnız temel bilimin gelişmelerini etkilemekle kalmamış, tıbbi araştırma ve tedavi alanında da birçok yeniliğin öncüsü olmuştur. Radyumun bulunuşu nükleer fiziğin ve kanser tedavisinin yolunu açmıştır. Polonyalı bir aileden olan Marie bilim ve cesaretin öncüsü sayılır. Araştırmaları radyoaktif parçacıklarla sürekli temasları nedeniyle hayatına mal olmuştur. Yasar KEMAL Gercek biografisidir...Kaynak: Orjinal olarak kendi sitesinden alinmistir.... 1923 [n?fus kaydinda 1926] G?gceli [G?k?edam] k?y?, Osmaniye, Adana Romanci. Asil adi Kemal Sadik G?K?ELI. Nig?r Hanim ile ?ift?i Sadik Efendi?nin oglu. Aslen Van-Ercis yolu ?zerinde ve Van G?l??ne yakin Muradiye il?esine bagli Ernis (bug?n G?nseli) k?y?nden olan ailesi Birinci D?nya Savasi?ndaki isgal y?z?nden uzun bir g?? s?reci sonunda Adana?nin Osmaniye il?esine bagli Hemite (bug?n G?k?edam) k?y?ne yerlesmisti. K???k yasta bir kaza nedeniyle bir g?z?n? kaybeden Yasar Kemal 5 yasindayken babasinin Hemite Camiinde namaz kilarken ?ld?r?lmesine tanik oldu. Burhanli k?y? ilkokulunda basladigi ilk?grenimini Kadirli Cumhuriyet Ilkokulu?nda tamamladi. Adana?da ortaokula devam ederken bir yandan da ?ir?ir fabrikasinda is?ilik yapti. Ortaokulu son sinifta terk ettikten sonra ?esitli islerde ?alisti. Kuzucuoglu Pamuk ?retme ?iftligi?nde irgat k?tipligi (1941), Adana Halkevi Ramazanoglu kitapliginda memurluk (1942), Zirai M?cadele?de irgatbasligi, daha sonra Kadirli?nin Bah?e k?y?nde ?gretmen vekilligi (1941-42), pamuk tarlalarinda, batozlarda irgatlik, trakt?r s?r?c?l?g?, ?eltik tarlalarinda kontrol?rl?k yapti. Yirmiye yakin iste ?alistigi bu yillarda en uzun isi bes yil ?st ?ste yaptigi ?eltik tarlalarinda kontrol?rl?k oldu. Bu arada 17 yasindayken siyasi nedenlerle ilk tutukluluk deneyimini yasadi. Askerlikten sonra 1946?da gittigi Istanbul?da Fransizlara ait Havagazi Sirketi?nde gaz kontrol memuru olarak ?alisti. 1948?de Kadirli?ye d?nd?, bir s?re yine ?eltik tarlalarinda kontrol?rl?k yaptiktan sonra arzuhalcilik yapmaya basladi, ?esitli g??l?klerle karsilastigi i?in bu isi de s?rd?remedi. 1950?de T?rk Ceza Kanunu?nun 142. maddesine aykiri eylemde bulunmak saviyla tutuklandi ve bir s?re Kozan Cezaevi?nde yatti. 1951?de saliverilince Istanbul?a gitti. Kisa bir issizlik d?neminin ardindan Cumhuriyet gazetesinde r?portaj yazarligi ile basladigi gazeteciligi fikra yazarligi ve kurdugu yurt haberleri serisinin y?netimi ile s?rd?rd? (1951-63). 1962?de girdigi T?rkiye Is?i Partisi?nde Genel Y?netim Kurulu ?yeligi, Propaganda Komitesi baskanligi ve Merkez Y?r?tme Kurulu ?yeligi yapti. 1963?te ayrildigi gazetecilikten sonra kendini b?t?n?yle roman yazma ugrasina verdi. 1967?de haftalik dergi Ant?in kuruculari arasinda yer aldi. Sorumlusu oldugu bu derginin yayinlari arasinda ?ikan Marksizmin Temel Kitabi adli yapittan dolayi 18 ay h?k?m giydi. Bu karar Yargitay tarafindan bozuldu. Ant dergisindeki yazilarindan dolayi ?esitli kovusturmalara ugradi. 1973?te T?rkiye Yazarlar Sendikasi?nin kurulusuna katildi ve 1974-75 yillarinda ilk genel baskanligini ?stlendi. 1995?te Der Spiegel?de ?ikan bir yazisi dolayisiyla Istanbul Devlet G?venlik Mahkemesi?nde yargilandi, 20 ay hapis cezasina ?arptirildi ve cezasi ertelendi. PEN Yazarlar Dernegi ?yesi. Halen Istanbul?da yasamakta ve yazarlik ile yasamini s?rd?rmekte olan Yasar Kemal bir ?ocuk babasidir. Yazar k???k yaslarda halk edebiyatina ilgi duydu; saz ?almaya, t?rk? s?ylemeye ve destanlar anlatmaya basladi. Y?redeki halk ozanlariyla karsilikli atismalar yapti. Ilkokulda okurken siir yazmaya basladi. K?y k?y dolasarak folklor ?r?nleri derledi. Bu yillarda siirlerini Kemal Sadik G?gceli adi ile T?rks?z? (1939), Yeni Adana (1939) ve Vakit (1940) gazetelerinde ve Varlik, Kovan, ?lk?, Millet, Bespinar dergilerinde yayimladi. 1940?li yillarda Adana?da ?ikan ?ig dergisi ?evresindeki yazar ve aydinlarla iliski kurdu ve siirleri o dergide de yayimlanmaya basladi. Abidin Dino ve agabeyi Arif Dino ile kurdugu yakinlik onun d?s?nce ve edebiyat d?nyasinin gelisimini etkiledi. Ramazanoglu K?t?phanesi?nde ?alistigi d?nemde eski Yunan klasiklerinden ?ukurova tarihine kadar pek ?ok kitapla tanisma olanagi buldu. Bu siralarda Orhan Kemal?le de tanisti. Ilk ?yk?leri ?Bebek?, ?D?kk?nci?, ?Memet ile Memet? 1950?lerde yayimlandi. Ilk ?yk?s? ?Pis Hik?ye?yi ise 1944?te Kayseri?de askerligini yaparken yazdi. G?zleme dayanan bu ilk ?yk?lerinde konularini ?ukurova ve ?ukurova insanindan aldi; bu y?re insanlarinin ekonomik sikintilar ve g?? doga kosullarindaki savasimini insan-doga-?evre iliskisi i?erisinde ele aldi; giderek uzun ?yk?lere y?neldi. Bir folklor derlemesi olan ilk kitabi Agitlar (1943), o g?ne degin hi? derlenmemis ya da ?ok az ilgi g?sterilmis tekerlemeleri ve agitlari g?n isigina ?ikardi. Bu agitlari 16 yasindan itibaren derlemeye baslayan yazar, daha sonra Karacaoglan?in yayimlanmamis siirleri ?zerine ?alisti. S?z konusu derleme ve ?alismalar, yazarin ileride yazacagi romanlara ?nemli ?l??de malzeme sagladi. Cumhuriyet gazetesine girdikten sonra Yasar Kemal imzasi ile yazmaya basladi. Bu d?nemde Anadolu insaninin iktisadi ve toplumsal sorunlarini dile getirdigi dizi r?portajlari ile taninmaya basladi: ?Yanan Ormanlarda Elli G?n? (1955), ??ukurova Yana Yana? (1955). ?D?nyanin En B?y?k ?iftliginde Yedi G?n? (1955), ?Peri Bacalari? (1957). 1952?de yayimlanan ilk ?yk? kitabi Sari Sicak?ta da yer alan ?Bebek? ?yk?s?n?n Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmeye baslandigi d?nemde yazarin imzasina olan merak giderek artmaya basladi. 1953-54?te Cumhuriyet?te tefrika edilen ilk romani Ince Memed ise b?y?k ilgi uyandirdi. T?rkiye?de tarimdan sanayilesmeye ge?is evresi olarak nitelenebilecek 1950?li yillarda, ?ukurova?nin genis bi?imde makinelesmeye a?ilmasi ve verimli topraklar ?zerindeki agalar arasi rant savasiminin kizismasi, bunun yoksul ?ukurova k?yl?s? ?zerindeki sonu?lari Yasar Kemal?in romanlarinin ilk evresinin ana temasini olusturmustur denilebilir. Aga baskisi karsisinda daga ?ikan eskiya Ince Memed?le yazar, bir destan kahramanini anlatirken ayni zamanda toplumsal yapidaki aksakliklarin da elestirisini yapar. Roman, agalara karsi ?ukurova?nin yoksul halkina arka ?ikan Ince Memed?in halki i?in savasimini konu alir. Roman kahramaninin Toroslar?da bes k?y?n b?t?n topraklarina sahip bir agaya karsi direnisi ve ?ekismeleri uzun bir ser?veni kapsar. Sonunda Ince Memed topraklari ger?ek sahipleri olan k?yl?lere dagitir, agayi ?ld?r?r, daga ?ekilip kayiplara karisir ve bir efsane kisisi haline gelir. Yazarin kendi deyimiyle ?mecbur adamin? ?yk?s?d?r Ince Memed. Yayimlandigi d?nemde b?y?k yanki yaratmis olan Ince Memed?de yazarin geleneksel masal, efsane tema ve motiflerinden yararlanarak ?agdas d?zeyde romantik bir ?yk? kurdugu g?zlenir. Teneke (1967), ?ukurova y?resindeki ?eltik agalarina karsi m?cadele eden ve k?yl?n?n yaninda yer alan gen? ve idealist bir kaymakamin trajik ?yk?s?n? isler, ?aydinin m?cadele g?c??n? dile getirir. Daha sonra bu romani iki perdelik oyun bi?iminde sahneye uyarlamistir. Psikoloji ve simgesel ?gelerin yer yer agir bastigi ?Dagin ?teki Y?z?? ??lemesinin ilk kitabi olan Orta Direk?te (1960) yazar, ?Toroslarin arka yanindaki? bir k?y?n insanlarinin, pamuk tarlalarinda irgatlik yapmak i?in, ?ukurova?ya dogru yola koyuluslarini, tabiatla d?v?se d?v?se ?ukurova?ya varislarini anlatir. Roman destansi bir hava i?inde ve bu havaya uygun bir T?rk?e ile kaleme alinmistir. Bu leme? yazarin, Orta Direk?in ?ns?z?nde de belirttigi gibi, kendi yasantisi ve tanikligidir. Dizinin ikinci kitabi Yer Demir G?k Bakir (1963) bir k?y toplulugunun mit yaratmasi ?yk?s?d?r. Yer Demir G?k Bakir?da, g??l?kler i?inde bunalan, yasama sartlarini degistirmek i?in bir umutlari, bir d?s?nceleri olmayan k?yl?lerin, insanoglunun ?aresiz kaldik?a basvurdugu ??z?me basvurarak, bir mit yaratmalarini ve bu mite siginislarini anlatir. ??lemenin son kitabi ?lmez Otu?nda ise bir yandan degisen kosullar i?inde bu mitin yikilisi anlatilirken, diger yandan da bir kisinin bir cinayet mitini yaratisi anlatilir. ??lemenin ilk iki kitabinda korkun? sefalet kosullarinda duygulanimlara kapilmadan, b?y?k bir serinkanlilikla ve bir romanci g?z? ile k?y?n ekonomik ve toplumsal ger?ekligi, k?yl?lerin yasama ve ?alisma kosullarini veren Yasar Kemal ?lmez Otu?nda nesnel kosullari geri plana alarak dogrudan dogruya insana egilir. ?Irmak Roman? niteligindeki ?Ak?asazin Agalari? adli dizinin ilk iki kitabi Demirciler ?arsisi Cinayeti (1973) ve Yusufcuk Yusuf?ta (1975) ?lkenin tarihsel gelisimi s?recinde ?ukurova?daki toplumsal yapinin degisimi anlatilir: Derebeyi artigi aga tipinin ??k?s?n?, yok olusunu ve bu yok olusa kosut giden gelismeyi; bir baska y?n?yle Demokrat Parti?nin kredi yardimlari ile tarimdan para kazanan agalarin sanayiye yatirim yapmalarini anlatarak eski toprak agalarinin yavas yavas sanayici olmalari s?recini betimler. Ne var ki Yasar Kemal bu toplumsal degisme s?recinin ?zerinde fazla durmaz; asil g?stermek istedigi, bir d?zenin ??k?s? ve yozlasmasidir. Bu romanlarinda ?ukurova?da kapitalizmin gelismesiyle yok olmaya y?z tutan bir yapinin son ?irpinislarini, toprak agasi iki ailenin ger?eginde verir. H?y?kteki Nar Agaci?nda, ?ukurova?da tarimdaki makinelesme sonucunda ortaya ?ikan issizlik sorunu ele alinir. ?ukurova?ya ?alismaya inen kirsal kesim insaninin bu yeni gelisme karsisindaki dramini ve ?aresizligini isler. ?Kimsecik? ??lemesinin ilk kitabi Yagmurcuk Kusu yari ?zyasam ?yk?s? niteligi tasimaktadir. Van G?l? kiyisindaki bir k?yden yine ?ukurova?ya g??en bir ailenin karsilastiklari sorunlar ?evresinde g?? ser?veni yansitilir. Bu ??lemenin ortak noktasini k?y insanlarinin, ?zellikle de bir k?y ?ocugunun duygulari, d?s?nceleri, ?zleyisleri olusturmaktadir. ?Korku? temasi bu leme?nin odaginda yer almaktadir. ?zellikle leme?nin ikinci kitabi Kale Kapisi ?korkunun romani? olarak nitelenebilir. leme?nin son kitabi Kanin Sesi bir evdeki kisilerin, daha ?ok da bir ?ocugun, Salman?in ?yk?s?d?r ayni zamanda, Salman?la birlikte b?t?n ?ocuklarin ?yk?s?d?r. Kanin Sesi ?korkunun sesi?, ?cinayetin sesi? oldugu kadar ?sevginin sesi?dir de. Yasar Kemal pek ?ok yapitinda Anadolu?nun efsane ve masallarindan yararlanmistir. Halk ?yk?c?l?g?nden yola ?ikarak, s?zl? gelenekte yasayan K?roglu, Karacaoglan, Alageyik ?yk?lerini ?? Anadolu Efsanesi (1967) adiyla yeniden kaleme almistir. Agridagi Efsanesi?nde (1970) bir ask olayindan yola ?ikarak ve bu simgesel tema i?erisinde baski karsisinda halkin dayanisma g?c?n?; Binbogalar Efsanesi?nde (1971) ise Toros eteklerindeki T?rkmen g??ebelerin yerlesik d?zene ge?meleriyle ortaya ?ikan g??l?kleri, d?s kirikliklarini ve ge?mis yasamlarina duyduklari ?zlemi anlatir. Osmanlinin son d?nemlerinde haksizliklara karsi daga ?ikmis bir eskiyanin yasamini ?akircali Efe?de (1972) ele alir. Filler Sultani ile Kirmizi Sakalli Topal Karinca?da ise yine bir halk ?yk?s?nden yola ?ikar; alegorik bir ?slupla s?m?renlerle s?m?r?lenler arasindaki iliskiler anlatilir. Yasar Kemal 70?li yillarin ortalarindan itibaren yazarliginda yeni bir y?nelimin ?r?nleri olarak nitelenebilecek ?r?nler vermeye baslar. Al G?z?m Seyreyle Salih (1976), Kuslar da Gitti (1978) ve Deniz K?st? (1978) romanlarinda yazar ilk kez ?ukurova disina ?ikarak kenti ve deniz insanini konu edinir. Deniz K?st??de b?y?k kentin karmasasini, yozlugunu isler. Deniz insaninin kentteki yasam ser?veninden yola ?ikarak kente yabancilasmasini, deniz dogasinin yok olusunu yansitir. Ayni olguyu Kuslar da Gitti?de ?ocuklarin d?nyasindan ele alir. Bir deniz kasabasindaki insanlarin sorunlarini, ugrasilarini, birbirleriyle iliskilerini Al G?z?m Seyreyle Salih?te dile getirir. ?Bir Ada Hik?yesi? ??lemesinin ilk kitabi olarak kaleme aldigi Firat Suyu Kan Akiyor Baksana?da Ege?de m?badele h?k?mleri geregince Yunanistan?a g?? ettirilen Rumlarin bosalttigi bir ada ekseninde Balkan Savasi?ndan Sarikamis?a, degin yakin tarihte yasanan acilari dile getirir. K. Sahin, romani degerlendirirken ?Romanin asil amaci, m?badele sonrasinin kipirtisizliginda bu topraklarda yasanan savaslara, ?oktan unutulmus olan, kimsenin s?z?n? bile etmedigi, etmek istemedigi savaslara dair bir seyler anlatmak sanki? der. Yazarin Anadolu insaninin s?zl? anlatim geleneginin ?r?nleri olan destanlardan, agitlardan, halk ?yk?lerinden, masallardan, t?rk?lerden ve ?agdas roman tekniklerinden yararlanarak vardigi biresim ve ?slup onu her bakimdan ?zg?n bir ?agdas sanat?i kimligine ulastirmistir. Kurdugu imge ve mit d?nyasi, benzetmeler, betimlemeler, doganin t?m y?nleriyle anlatimi, kullandigi dil, yerel s?zc?kler ve deyimler, atas?zleri, yakarislar, s?vg?ler onun anlatimini canli ve etkileyici kilan ?zellikler olarak g?r?nmektedir. Anlatimindaki ?zg?nl?k ?d?sle ger?egi, dogayla insani i? i?e? vermedeki basarisindan kaynaklanmaktadir. Yarattigi d?nyanin dis g?r?n?m?n? etkileyici bir bi?imde ?izer. Siirsel ?slubu, olagan?st? d?s g?c?, modern romanla epik anlatim bi?imlerini basariyla bagdastirmasi onu ?zg?n kildigi kadar g??l? de kilan ?zellikleridir. Yazarin Ince Memed adli romani yaklasik 40 dile ?evrilerek yayimlandi. Diger romanlari da ?ok sayida yabanci dile ?evrildi; kitaplarinin yurtdisindaki baskisi 140?tan fazladir. Bu baglamda uluslararasi bir ?ne sahip olan Yasar Kemal ilgili kurum ve kisilerce Nobel Edebiyat ?d?l??ne de aday g?sterilmistir. Roman ve ?yk?lerinden yapilan uyarlamalarla ?agdas T?rk tiyatrosuna da katkilari oldu; Yer Demir G?k Bakir, ?Uzundere? adiyla 1965?te, Teneke yazarin oyunlastirmasi ile G?lriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu tarafindan 1965?te ve Agri Dagi Efsanesi 1974?te ?esitli tiyatrolar tarafindan sahnelendi. Bir?ok yapiti da sinemaya uyarlandi. Bunlardan ?Beyaz Mendil?i 1955?te L?tf? Akad; ?Namus D?smani?ni 1957?de Ziya Metin; ?Alageyik?i 1959?da, ?Karacaoglan?in Sevdasi?ni 1959?da ve ??l?m Tarlasi?ni 1966?da Atif Yilmaz; ?Agri Dagi Efsanesi?ni 1974?te Memduh ?n; ?Yilani ?ld?rseler?i 1981?de T?rk?n Soray, ?Ince Memed?i 1984?te Peter Ustinov ve ?Yer Demir G?k Bakir?i 1987?de Z?lf? Livaneli y?netti. ceza Ceza, 1977 yilinda ?sk?dar/Istanbul?da dogdu. Rap m?zige olan ilgisi ilkokul yillarinda sira arkadasindan ?d?n? aldigi kasetlerle basladi. Ceza tabii ki ger?ek ismi degil, bu onun hiphop?ta kullanmak i?in se?tigi yada daha dogrusu kazandigi bir lakap! Katildigi hiphop partilerinde, Freestyle rap (yani o an sahneye ?ikip m?zik esliginde, o an yazilan s?zlerle rap yapma) yarismalarinda her zaman birinci olan Ceza i?in diger yarismacilar hep ?eyvah Ceza?miz geldi? diyorlarmis ve bunun sonucunda, o da Ceza?yi lakap olarak kullanmaya baslamis. Gen?lik yillarinda, ?esitli projelerde yer alan Ceza, 1998 yilinda Dr. Fuchs ile bir araya gelerek ?Nefret?i kurdu. Kendi ?abalariyla yaptiklari deneme kayitlari sonrasinda ?Yeralti Operasyonu? isimli toplama T?rk?e Rap alb?m?nde yer aldilar. ?Yeralti Operasyonu?nda en ?ok ilgi ?eken grup olan ?Nefret?, kisa bir s?re sonra Hammer M?zik ile anlasarak ilk alb?m? ?Meclis-i Ala Istanbul?u yayinladi. Alb?m?n hit par?asi ?Istanbul? i?in ?ekilen videoklip bir?ok yerel ve ulusal TV kanalinda yayinlandi. Alb?m sonrasi T?rk ve Yabanci basindan olumlu elestiriler alan ?Nefret?, H2000, J&B Dance Festivali ve Avrupa M?zik Festivali gibi b?y?k organizasyonlarda sahne aldi. ?Meclis-i Ala Istanbul? alb?mleri Hammer M?zik?in distrib?t?rleri tarafindan T?rkiye ile ayni anda Avrupa?da da piyasaya s?r?ld?. ?zellikle T?rk?e Rap?in b?y?k ilgi g?rd?g? Almanya?da T?rkiye?den ?ikan bir grup i?in y?ksek bir satis rakamina ulasti. Ikinci alb?mleri ?Anahtar? i?in Istanbul?da Digitalmix st?dyosunda kayida giren ?Nefret?, ?alismalarini 2001 yilinin Temmuz ayinda tamamladi. Cartel grubundan Erci E, Wu Tang Clan i?in yaptigi featuring ile b?y?k isim yapan Bektas, Megalomaniax grubundan Kader K, ve ?Ger?ek Kal? alb?m?yle adindan s?z ettiren Fresh B?nin de konuk oldugu alb?mde scratch?ler Almanya?nin ?nl? DJ?leri DJ Rocky ve DJ Ness tarafindan atildi T?rkiye?de yasanan ekonomik kriz ve Dr. Fuchs?un ani sekilde askere gitmesi sonucu istenilen promosyonun yapilamamasina ragmen ?Anahtar? ?ok y?ksek bir satis rakamina ulasti ve Nefret?in T?rkiye?nin en ?ok satan ve D?nya?da en ?ok taninan T?rk?e Rap grubu olmasini sagladi! Dr. Fuchs?un askere gitmesinin ?zerine, Ceza uzun s?redir ?zerinde ?alistigi, solo alb?m projesine hiz verdi. Prod?kt?r olarak Silahsiz Kuvvet?ten Dj Mic Check?i se?en Ceza; ilk solo alb?m? ?Med-Cezir?in kayitlarini Kuvvet Mira ve Digitalmix st?dyolarinda ger?eklestirdi. Solo alb?m ?alismalari devam ederken T?rkiye?de pek ?ok konser veren Ceza, 2002?nin Mart ayinda ilk yurtdisi konserini de Isve??te ger?eklestirdi. Isve??te yasayan T?rklerin yanisira Isve??li m?zikseverlerinde yogun ilgi g?sterdigi konser ?ok basarili ge?ti. Ceza, Isve? seyahatinde ayrica Isve??in en ?nemli hiphop gruplarindan Fjarde Varlden ile birlikte bir par?a kaydetti. Bu par?a Fjarde Varlden?in ?Tamam? adli single?inda yeraldi ve Isve??te CD ve LP olarak piyasaya ?ikti. Haziran 2002?de ?Med Cezir? piyasaya ?ikti. Alb?me adini veren ?Med Cezir? par?asina daha ?nce Levent Y?ksel, Mirkelam gibi sanat?ilara ?ektigi videokliplerle ?nlenen y?netmen Murad K???k tarafindan profesyonel bir video klip ?ekildi. Klip m?zik kanallarinda d?nerken, Ceza ayrica ulusal kanallarda haber b?ltenlerine ve ?esitli TV programlarina konuk oldu. T?m g?nl?k gazeteler (H?rriyet, Milliyet, Sabah, Cumhuriyet, Vatan vs.), aylik dergiler (Blue Jean, Cosmo Girl, Akt?el, Istanbul Life vs.) ?zel r?portajlarla yer verdiler. Alb?m sonrasinda T?rkiye?nin d?rt bir yaninda konserler veren ve H2000, RockIstanbul gibi ?nemli organizasyonlarda yer alan Ceza ayrica yurtdisinda Almanya, Hollanda, Isve?, Norve?, Bel?ika gibi ?lkelerde sahne aldi. Ceza, Mart ayinda Mitsubishi Lancer i?in bir radyo reklamini seslendirerek tekrar g?ndeme geldi. Reklamin ?ektigi b?y?k ilgi ?zerine devam b?l?mleride kaydedildi. Ikinci alb?m?n? hazirlayan Ceza, bu arada Candan Er?etin, Mercan Dede ve Burcu G?nes?in alb?mleri i?inde d?etler kaydetti ve bu d?etlerle de ses getirdi. 2004 yilinin sonlarina yaklasirken Ceza, Rapstar alb?m?n? piyasaya s?rd?, alb?mde 22 track bulunuyordur, alb?m genelde basarili bir perspektif ?iziyor, farkli beat´ler ?zerinde de rap yapilabilecegini kanitlamaya ?alisiyor adeta, sarki s?zleri ?ok ince elenmis sik dokunmus, bazen bir s?zl?ge ihtiya? duydugumuz anlar oluyor ama yine de mesajlar dogru kanallara ulastirilmis g?z?k?yor, rap camiasina atiflarda bulunulmus,dokundurmalar yer yer g?ze batiyor, ama bir "diss" mantigiyla degil, daha ?ok yeri gelince s?ylenmis dokundurmalar, sonu? olarak Ceza´dan beklenebilecek kalitede bir ?alismanin ?r?n?. Alb?mde Sahtiyan, Fuchs, Fuat, Ayben, Mic check, bu projede sanatciya eslik eden isimlerdir. T?rk lokumundan yermisin bu rapstarin derbisi ve de hi? kan akitmaz, mermisi Beni g?rebilecekmisin abisi herkes piyasada bir ben eksik bir popstardanda neyim eksik Sizi bilmem bence fazlam akildir hadi kalkta bak lan nerede kaldi bak nam s?hret ve san Dersi olmaz sira herkese gelecek gibi ?nce mikrofonu tutmayi ?grenmeli bunu bilmeli Herkes birsey zannetmeli seni beni deli gibi g?rebilir ama yenemezsin Bana geri d?nebilir ama gidemezsin ben pabu? birakmam eger ben bir rapstarsam Limuzin bol para s?permodeller hem pop?ler hem sansasyonel hm bos ver abi kalsin Iyiki bir popstar olmadin birdenbire kendini bozacaktin I?ki sinirsiz etmis arsiz bunu ben bilemem Sen bulacaksin her biri birbiri ardina hirg?r virvir herg?n dayanamadim Eskiden erkekmis taniyamadim siz bize getirin biz karalayalim Dikkat et bu rapin fasli mikrop kapma dilim pasli Patlak clublar beni kasti bu ?atlak seslere suikastti bu... Benim ?st?me gelmeyin artik yeni bilim olacak hiphop Bunu g?rmezden geleceksen eksenin etrafinda d?n sen dengen bozulur sersem Yere serilecek her flowunuz aynen yengen televizyon dizi karakterlerimi adam edecek bizleri Roketle atmadilar beni dogustan bir yildizdim basamaklari tek tek ?iktim Umrumda degilki star olmak basin bak bu yeni basim yeni bir nazim becerebilen ?ok yok ?ok detone ve ?ok fazla cover var sorsan isi bilen onlar anirmakla rap yada rock olmaz Yapilan hatalara hep bir ?rt pas en korktugumdu benim O ?? faz ve tek pasla yenebilen bir cambazdim her yalana bak bu g?n?l inanmaz... Nakarat Hala meclisim ala ben bulamiyorum hi? mana ala olan bu raptir bu duydugun rapte tekdir Anlamadiysan yuh sana bu sesle bence git ve top sektir Mecazi anlamlar k?tektir nam i diger ben ceza Beethowen Ludwig van Beethoven 16 Aralık 1770`de, Ren kıyısında küçük bir şehir ve Köln seçici piskoposluğunun başkenti olan Bonn`da doğdu. Ölümüne kadar (1773) capellanın müzik yöneticiliğini yapan büyükbabası Ludwig ve 1792`de alkolden ölen babası Johann gibi, genç Beethoven da küçüklüğünden itibaren saray müzikçisi olarak Köln seçicisinin (elektör) hizmetine girdi. 1779`da Bonn`a gelen Christian Gottlob Neefe (1748-1788) ilk önemli öğretmeni oldu. 1782`de Neefe kısa bir süre için Bonn`u terk ettiğinde Beethoven orgcu olarak onun yerini aldı. Aynı yıl ilk eserini besteledi (Dressler`in Marşı Üzerine Çeşitlemeler) ve 1783`te bunu seçici prens Maximilian-Friedrich`e ithaf ettiği üç sonat izledi. 1784`te yeni bir seçici prens, II. Joseph ile Marie-Antoinette`in kardeşi Maximilian-Franz başa geçti. Liberal düşüncelere sahip olan prens, bir reform siyaseti benimsedi. Beethoven orgcu olarak düzenli bir maaş alıyor, aynı zamanda orkestrada alto çalıyordu. 1785`te üç tane Piyanolu Dörtlü besteledi; bunlar ancak ölümünden sonra yayımlanabilmiştir. 1787 ilkbaharında, Viyana`ya yaptığı kısa bir gezi sırasında Mozart ile tanıştı ve annesini ölmeden önce görmek için Bonn`a döndü. 1789`da babası alkol batağına büsbütün gömüldüğü için, ailesinin sorumluluğunu Beethoven üstlendi (iki küçük kardeşi vardı) ve babasının maaşının yarısının kendisine bağlanmasını sağladı. Hekimlik eğitimi gören ve yakın arkadaşı olan Franz Gerhard Wegeler (1765-1848) sayesinde, çok kültürlü bir aile sayılan Von Breuninglerce kabul edildi ve aileden biri gibi muamele gördü. 1790`da, ilk önemli eserlerinden Imparator II. Joseph`in Ölümü Üzerine adlı kantatı besteledi. Ama geleceğin Beethoven`ı kendisini daha çok bazı piyano çeşitlemeleriyle tanıtacaktı. Napolyon`dan bir yaş küçük olan Beethoven, Fransız Devrimi`nin başında 20 yaşındaydı ve bütün yaşamı boyunca bu devrimin etkisi altında kaldı. 1792`den ölümüne kadar daha çok Viyana`da yaşadı. Bu şehirde, aristokratik müzikal kültürün son demlerine olduğu kadar, daha Ç burjuva È bir müzik kültürünün ilk çıkışlarına da tanık oldu. 1792-1803 Viyana`da İlk Yıllar Londra gezisinden 1792 temmuzunda dönen Haydn, Bonn`dan geçerken, seçici prensin yakın iş arkadaşı ve müzik meraklısı bir sanat koruyucusu olan kont Ferdinand von Waldstein (1762-1823) sayesinde, Beethoven`ın, Haydn`ın öğrencisi olmak üzere, onunla Viyana`da buluşması kararlaştırıldı. 1792 kasımında, Beethoven, prensipte sadece birkaç ay kalmak için (Bonn`a geri dönüp, işine devam etme düşüncesindeydi) aslında hayatının sonuna kadar kalmak üzere Avusturya`nın başkentine gitti. Mozart bir yıl önce ölmüştü (Aralık 1791). Haydn`dan aldığı dersler 1794`ün Ocak ayına kadar yaklaşık bir sene boyunca sürdü. Dersler tahmin edilemeyecek kadar faydalı oldu. Beethoven, yeniden kontrpuan ustası Johann Georg Albrechtsberger`in (1736-1809) yanına döndüyse de, Haydn`ın bestelemiş olduğu (ve o sırada bestelemeye devam ettiği) ünlü enstrümantal eserlerinden aldığı dersin ve onun bu konudaki öğütlerinin Beethoven için paha biçilmez bir değerde olduğu ortaya çıkacaktı. 1795 Ağustos’unda opus 1 Piyano, Keman ve Viyolonsel Için Üçlü`nün ve 1796 martında (Haydn`a ithaf edilmiş olan) opus 2 üç sonatın yayımlanması, Beethoven`ı resmen Viyanalı bir besteci haline getirdi. Bir Fransız vilayetinin merkezi haline gelmiş olan Bonn`a dönmek artık söz konusu bile değildi. Şubattan 1796 Temmuzuna kadar Beethoven, Prag`a, Dresden`e, Leipzig`e ve Berlin`e bir turne düzenledi. Beethoven`ın Viyana`daki ilk yılları, aristokrasinin birçok ünlü ailesinin koruması (Lihnovski, Lobkovic, Schwarzenberg...) ve halk arasında, ama özellikle özel salonlarda piyanist olarak elde ettiği çarpıcı başarılar sayesinde, çok parlak ve sosyete çevrelerinde geçmiştir. Böylece bu dönemde birçok piyano eseri besteledi. 32 sonatının yarısından çoğunu 1802`de bitirdi. 1795 Mart’ından itibaren 2. Piyano Konçertosu`nun (opus 19), aralık 1795`ten itibaren 1. Piyano Konçertosu`nun (opus 15) ilk versiyonlarını yayımladı. Önemli eserleri arasında, yaylı çalgılar için opus 9 Üçlüler`i (1797-1798) ve sonatları arasında opus 13 Patetik sonatı (1798`in ilk yarısında bitirilmiş); Quasi una Fantasia başlıklı iki sonatı (opus 27 no: 1 ve no: 2 1800-1801) saymak gerekir; bunlardan ikincisine konulan Ayışığı sonatı başlığı gerçeğe uygun değildir. Beethoven, Haydn adıyla en çok bağdaşan yaylı çalgılar dörtlüsü ve senfoni tarzlarını geç keşfetmiştir. 1798`den 1800`e kadar Beethoven, 16 (veya 18) yaylı çalgılar dörtlüsünün ilk altısını (opus 18) besteledi ve 2 Nisan 1800`de, kendi yararına verdiği ilk konser sırasında, Birinci Senfonisi`ni (opus 21) çaldırdı. 5 Nisan 1803`teki aynı tip bir konserde Ikinci Senfonisi (opus 36), Üçüncü Piyano Konçertosu (opus 37) ve Isa Zeytin Dalında (opus 85) adlı oratoryosu seslendirildi. 1800`den sonra Beethoven, zamanla dünyayla ilişkisini kesecek olan ilk sağırlık belirtilerini hissetti. 6-10 Ekim 1802`de geçirdiği bir kriz esnasındaki intihar teşebbüsü, meşhur Heiligenstadt Vasiyeti`nde açıklanmış, bu eser ölümünden sonra bestecinin káğıtları arasında bulunmuştur. 1804-1812 Kahramanlık Dönemi Haydn`ın beste yapmaya son verdiği 1804`ten, 1814-1815`e kadar (Viyana Kongresi), Beethoven tek başına, Viyana`nın sanat yaşamına hükmetmiştir. O döneme kadar benzeri görülmemiş uzunlukta ve en popüler, en çok çalınan pek çok eserini bu dönemde bestelemiştir. Bu yeni devrenin ilk ve en çarpıcı örneği, önce Bonaparte başlığını alan, 1806`da yayımlanırken adı Eroica Senfonisi (Beethoven Çbüyük bir adamın anısını kutlamayaÈ adanmış olduğunu belirtir) olan Üçüncü Senfoni`dir (opus 55, 1803-1804). Aslında Beethoven`ın bahsettiği Çbüyük adamÈın Napolyon olduğunu gösteren bir şey de yoktur: Üçüncü Piyano konçertosunun, iyi bir piyanist ve besteci addedilen Prusya prensi Louis-Ferdinad`a ithaf edildiği düşünülmüştür; prens 1806 Ekim’inde Fransızlarla yapılan bir çatışmada ölmüştü. Ayrıca Prometheus efsanesine (hiç kimse Napolyon`u bu yüce yaratıcıya benzetmiyordu) verilen önem ve Eroica`nın finalinin Prometheus`un Yarattıkları (opus 43, 1801) adlı balenin bir temasını yeniden işlediği de unutulmamalıdır. Art arda gelen sonatlar dizisinde Waldstein (opus 53, 1803-1804), senfonilerden Eroica ve yaylı çalgılar dörtlülerinden Rusya kontuna (daha sonra prens olan) ithaf edilen ve kontun adını alan opus 59 (1806) numaralı üç yaylı çalgılar dörtlüsü (Razumovski Dörtlüleri) kadar önemli bir rol oynamıştır. Appassionata (opus 57) sonatı 1805`te bestelenmiştir. 1806 yılında, Dördüncü Piyano Konçertosu (opus 58), Keman Konçertosu (opus 61) ve Dördüncü Senfoni (opus 60) sayılmalıdır. Zor olarak nitelenen ilk iki opus 59 yaylı çalgılar dörtlüsünün dışında, bu eserler büyük başarı kazanmıştır. Evlilik aşkını ve özgürlüğü işleyen Fidelio operasının ilk versiyonu, 1805`te II. Leonore adı verilen uvertürle birlikte seslendirilmiştir. Onu 1806 Mart’ında III. Leonore uvertürüyle birlikte seslendirilen ikinci versiyon izlemiştir. Bu sıralarda Beethoven`ın Josephine von Brunswick ile tutkulu bir ilişkisi vardı. Ancak Brunswick sosyal sınıf farkından dolayı Beethoven`ı terk etmiştir. Piyano, Orkestra ve Koro Için Fantezi (opus 80), Beşinci Senfoni (opus 67), ünlü ÇDo MinörÈ) ve Altıncı Senfoni (Pastoral adıyla anılan, opus 68) ilk defa 22 Aralık 1808`de verilen konserde seslendirilmiş ve Beethoven`ın meslek hayatında bir zirve teşkil etmiştir. Bu konser Beethoven açısından bir veda konseri niteliğindedir, zira ciddi bir şekilde Viyana`yı terk edip, Kassel`de kral JZrÔme Bonaparte`ın capella yöneticisi olarak çalışmayı düşünmüştü. Arşidük Rudolf (öğrencisi) ve Lobkovitz ve Kinsky, kendisine bir aylık bağlayacaklarına dair söz vererek Beethoven`ı fikrinden caydırdılar, ama bu maaş patlak veren savaşın neden olduğu enflasyon yüzünden değerini kaybedecekti. Haydn`ın öldüğü ve Napolyon`un Viyana`yı ikinci defa işgal ettiği yıl olan 1809`da, Beşinci Piyano Konçertosu (opus 73, Imparator) ve 10 numaralı Yaylı Çalgılar Dörtlüsü (opus 74), 1810`da Goethe`nin Egmont adlı eserinin sahne müziği ve 11 numaralı Yaylı Çalgılar Dörtlüsü (opus 95), 1811-1812`de Yedinci Senfoni (opus 92) ve Sekizinci Senfoni (opus 93) bestelenmiştir. Beethowen`ın son zamanları Beethoven için Goethe ile karşılaştığı ve özellikle ünlü Ölümsüz Sevgiliye Mektup`ta kendini gösteren ve ölümünden sonra keşfedilen Heiligenstadt Vasiyeti`nde görülen duygusal ve manevi bunalımların başlangıç tarihi 1812 yazıdır. Bu, belki de gönderilmemiş olan mektubun kime ithaf edildiği hiçbir zaman öğrenilememiştir: diğer tek ciddi aday, Frankfurtlu bir tacirin karısı, Antonie Brentano olduğuna göre bu kadın herhalde Josephine von Brunswich`tir. Sekizinci Senfoni`nin (1812 sonunda) tamamlanmasından sonra, kısıtlı bir yaratıcılık devri başlar. 1813`te bestelenen Vittoria Savaşı (veya Wellington`un Zaferi, opus 91) koşulların zorlamasıyla doğmuştur. Beethoven`in ününün doruğa ulaştığı 1814 yılında, Viyana kongresinin ve Fidelio (opus 72) operasının son biçimini alışı gerçekleşecektir. Avusturya`nın başkentinde toplanan çağın büyükleri tarafından onurlandırılan Beethoven, bu vesileyle çeşitli parçalar besteler. 1815`te ölen kardeşi Kaspar Karl geride 9 yaşında bir erkek çocuk bırakacak, Beethoven ile yengesi, çocuğun vasiliğini almak için 1820`ye kadar mücadele verecektir. Beethoven 1815`te Piyano ve viyolonsel için iki sonat (opus 102) ve 1816`da Uzaktaki Sevgiliye (opus 98) başlıklı diziyi ve 28. Piyano Sonatı`nı (opus 101) bestelemiştir. 1815`ten sonra, aristokrasiye mensup tüm koruyucuları ölmüş veya iflas etmiş olan Beethoven, Italyan müziğinin rekabetinden etkilenir. Sağırlığı ilerlemeye başlayınca, ünlü Çcep defterleriniÈ kullanmaya başlar. En iyi arkadaşı Anton Schindler (1798-1864) bunların bir kısmını ölümünden sonra tahrif veya yok etmiştir. 1818`de 29 numaralı Hammerklavier (opus 106) sonatı, aşılması zor büyüklüğüyle daha önceki sonatların içten lirizminden farklıdır ve yeni bir hareketin başlangıç noktasını oluşturur. Bunu benzersiz şaheserler takip edecektir. Beethoven 1819`da Missa Solemnis`e ve Anton Diabelli`nin bir valsi üzerine piyano çeşitlemelerine (33 çeşitlemeden meydana gelmiş bir bütün yaratma amacıyla hazırlanmıştı) başladı. ÇDiabelli ÇeşitlemeleriÈ (opus 120) ve Missa Solemnis (opus 123) 1822-1823`ten önce bitirilmediği halde, arada, ÇPiyano SonatlarıÈ (No: 30-32, opus 109-111) tamamlandı. 1823 yılını Bethoven, çeşitli yönelimlerin sentezi olan ve ÇSchiller`in Neşeye Övgü üzerine final koro parçasıÈ ile Dokuzuncu Senfoni`ye adadı. 7 Mayıs 1824`teki ilk çalınış konseri Beethoven`in dinleyici huzurunda son zaferidir. Daha sonra, üçü Rus prensi Galitzin tarafından sipariş edilen ve gerçek birer içe bakış hamlesi olan son 5 Yaylı Çalgılar Dörtlüsü yazıldı (Şubat, Temmuz ve Aralık 1825`te bitirilen No: 12 opus 127, No: 15 opus 132 ve No: 13 opus 130). Bunları haziran ve ekim 1826`da sona eren opus 131 no: 14 ve opus 135 no: 16 takip etti. Opus 133 eser numarasıyla yayımlanan Büyük Füg (veya 17. Yaylı Çalgılar Dörtlüsü), başlangıçta opus 130 numaralı dörtlünün son bölümü olarak tasarlanmıştı; Beethoven bu dörtlü için, elinden çıkan son çalışma olan yeni bir final bestelemiş, dört ay sonra (26 mart 1827) Viyana`da ölmüştür. Quasi una fantasia (Bir fanteziye yakın) Beethoven`ın el yazısıyla bu nota, Do Diyez Minör Piyano Sonatı`nın üçüncü bölümündendir (allegro agitato). Bu sonata verilen Ayışığı başlığı doğrulanmış değildir. Beethoven`dan kalan ve başı ve sonu bulunmayan bu el yazısı, 1898 yılından beri Almanya`nın Bonn kentinde Beeethovenhaus` dadır. Beethoven`ın portresi August von Kloeber`in kaybolan bir eserinden esinlenerek yapılmıştır. 1793`te doğan ressam, Beethoven`ın 1818 yazı boyunca Mödling`teki poz verme seanslarıyla ilgili bir anlatı bırakmıştır (1864`te yayımlandı). Fidelio bestecinin tek operasıdır. Birçok kere gözden geçirilen libretto, Fransız Bouilly`nin 1788`de kaleme aldığı LZonore`unun çevirisidir. Kahramanın ölümü teması Beethoven`ın müzikal dağarcığında önemli bir yer tutar ve diğer büyük eserlerde de karşımıza çıkar. Trajik alınyazılı bir adam Beethoven, romantik yüzyılın büyük müzisyeni olmadan önce, alnında damgasını taşıdığı dehanın ete kemiğe bürünüşüdür: sağırlığı, münzevi bilge imgesine damgasını vurur. Içine kapanarak, Rousseau`cu ütopyadan Napolyon`cu yazgının belirsiz macerasına ve ÇNeşeye ÖvgüÈde melekler katına çıkarılışına kadar, bütün değişimlerini selamladığı bireyi yüceltir. Beethoven`ın, insana inançla ve aydınlanma ruhuyla dolup taşan müziği, Haydn ve Mozart`tan miras kalan klasikçilik çerçevesine girer. Taşkınlığına ve görülmemiş aykırılıklarına rağmen, hem geleneksel kurallara, hem de kompozisyonda dengeyi sağlayan ilkelere sadık kalmıştır. Beethoven, hayatı boyunca, huzurlu bir ailenin özlemini çekmiştir. Aşklarının karşılıksız kalışı ve mali durumunun kararsızlığı da, bu mücadeleci kişiliğin biçimlenmesine kuşkusuz katkıda bulunmuştur: Goethe, ilk karşılaşmalarından sonra onun hakkında Çböylesine yoğunlaşma gücüne sahip, enerjik, iç dünyası derin bir sanatçı daha görmedimÈ diyecektir. Anında tepki gösteren, öfkeli bir kişi olan, ama şakayı ve cinasları da seven besteci, özgürlüğe düşkünlüğünü her fırsatta belli etmiştir: emirle çalmaktan nefret etmiş, birinin hizmetine girmeyi veya hoşa gitmeyi reddetmiş, Fransız Devrimi`ne ve Ingiliz demokrasisine duyduğu sempatiyi açıkça ifade etmiştir. Beethoven hayatı boyunca, aşırı duyarlılığını Çsanatçılar ateştendir, ağlamazlarÈ diyerek denetlemeye çalışmıştır. Zaman zaman haksız yere, insanlardan kaçan biri olduğuna inanılan Beethoven, insanların, kardeşlik duyguları içinde yaşaması idealine bağlanmıştır. 9. Senfoni`sinin son bölümünde yer alan Schiller`in Neşeye Övgü`sü ÇBütün insanlar kardeştirÈ mesajını dünyaya haykırmaktaydı. DORUĞA ULAŞAN MÜZİKAL KLASİKÇİLİK Beethoven`ın eserleri, kendinden sonraki romantik kuşağı doğrudan etkileyen büyük orkestraların repertuvarına her zaman girmiştir. Schubert`in do majör Büyük Senfoni`si, Mendhelsshon`un Italyan Senfonisi, Wagner`in do majör Senfoni`si veya Brahms`ın 1. Senfonisi, başta 6. ve 9. senfonileri olmak üzere, Beethoven`ın eserlerinden izler taşır. 6. Senfoni`nin (ÇPastoralÈ) betimleyici özelliği, Berlioz`un programlı eserlerini, hatta daha sonraki senfonik şiirleri derinden etkilemiştir. Insan sesiyle çalgıları birleştiren 9. Senfoni ise, ifade bakımından aynı çeşitliliği gösteren Berlioz`un Romeo ve Jüliet`inden Mahler`ın anıtsal senfonilerine dek bir dizi orkestra eserine yolu açmıştır. Beethoven`ın getirdiği birçok yenilik, özellikle de başlıca müzik aracı olarak tanımladığı (ÇIçimde duyduğum şey büyük orkestradırÈ) senfonik orkestradaki çalgıların sayısını artırması, gelişme bölümlerine ve çeşitlemeye önem vermesi, 1850`den önce pek anlaşılmayan son eserlerindeki yenilikçi dil, uzun zaman yaratıcıların hayal gücünü zenginleştirmiştir. Ama Beethoven özellikle, devrim öncesi Avrupa`nın bağımlı (veya maaşlı) müzisyeninin karşıtı olan bağımsız sanatçının ilk örneği ve simgesi olmuştur. Özgürlüğüne olan düşkünlüğü ve kara yazgısına karşı verdiği mücadele (özellikle ara dönemdeki eserlerinde) onu, sonradan Wagner`in de yaptığı gibi, ses sanatını düşüncenin hizmetine sokan bestecilerin modeli kılmıştır. ÜÇ ŞAHESER ÇAy Işığı SonatıÈ diye tanınan, 14 no`lu do diyez minör, fanteziye yakın piyano sonatı Beethoven`ın o sırada tutulduğu Giulietta Guicciardi`ye adadığı, 1801 tarihli, bu üç bölümlü sonata, ÇAy IşığıÈ adını, şair Ludwig Rellstab vermiştir. Besteci, sonat, melodinin zaman zaman kulak tırmalayan disonanslarla desteklenerek, serbestçe geliştiği ilk bölümdeki (adagio sostenuto) meditatif doğaçlama özelliği nedeniyle Çfanteziye yakınÈ diye nitelemiştir. Ortada yer alan allegretto`dan sonraki presto agitato, ateşli onaltılıklarla gelişir. Bu eserle, bestecinin, ilk dönemdeki klasikçi yerini, acı çeken, tutkulu, romantik besteci imgesi alır. ÇDoÈ minör Beşinci Senfoni Bestelenmesine 1804`te başlanan, yaklaşık 30 dakikalık bu orkestra eseri, ilk kez 22 aralık 1808`de Viyana`da seslendirildi. Dört bölümün ilki (allegro con brio), kuşkusuz Beethoven`ın en tanınmış müzik parçasıdır. Bu bölümün ve daha genel olarak Beethoven`ın partisyonlarının başlıca özelliği, kurguya verilen önemdir. Sonat planındaki (iki temanın sergilenmesi - gelişme - yeniden sergileme - koda) bu ilk bölümde, müzikal söylemin özünü, baştaki kısa ritmik çekirdek (ÇKader kapıyı böyle çalarÈ) oluşturur. Daha lirik ve daha uzun olan ikinci tema, özellikle karşıtlık yaratıcı öğe işlevini görür. Ses şiddeti bakımından büyük karşıtlıklar (forte forte`den pianissimo`ya kadar), Beethoven`ın birçok başka eserinde olduğu gibi, burada da dikkat çeker. Missa solemnis 1818-1823 arasında, arşidük Rudolf`un Olmütz piskoposluğuna yükseltilmesi (1820) şerefine yazılan, solistler, koro ve orkestra için re majör ikinci missa, bu adla tanınır. Ilk kez 1824`te Sen-Petersburg`da seslendirilmiş ve 1845`e kadar Viyana`da tamamı icra edilmemiştir. Hayran olduğu HŠndel`den etkilenen ve eski ilahilerden veya korallerden büyük ölçüde beslenen, dogmalara kayıtsız kalmakla birlikte, dindar yaradılışta bir Katolik olan Beethoven, yüreğini ortaya koyacağı anıtsal bir eser yazmak istemiştir. Bu partisyonun değerinin bilincinde olan besteci, ısrarla bunun Çtemel eseriÈ olduğunu ileri sürmüştür. Ağırlaşan sağırlığı yüzünden dünyevi işlerden kopma eğilimindeki bir bestecinin, Tanrı`sına adadığı bu missa, Batı müziğinin en dokunaklı eserlerinden biridir. Partisyon, müzisyenlerin de çok sevdiği beş bölümden (Kyrie, Gloria, Credo, Sanctus, Agnus Dei) oluşur. Hüzünlü olmakla birlikte irade gücünü yansıtan Credo`daki görkem ve Agnus`un Dona nobis pacem`inin sonundaki kaygı, sanatçının giderilmez huzur özlemini ortaya koyar. BAŞLICA ESERLERİ Orkestra eserleri 1803 3. Senfoni (ÇEroicaÈ) 1804 5. Senfoni 1806 Keman Konçertosu 1808 6. Senfoni (ÇPastoralÈ) 1809 5. Piyano Konçertosu 1812 7. Senfoni 1823 9. Senfoni Oda ve piyano müziği 1798 8. Piyano Sonatı (ÇPatetikÈ) 1801 14. Piyano Sonatı (ÇAy IşığıÈ) 5. Keman ve Piyano Sonatı (ÇIlkbaharÈ) 1803 9. Piyano ve Keman Sonatı (ÇKreutzer SonatıÈ) 1804 21. Piyano Sonatı (Waldstein, ÇŞafakÈ adıyla anılır) 1806 23. Piyano Sonatı (ÇAppassionataÈ) 1810 Piyano için Für Elise. 1811 Arşidük Üçlüsü 1818 29. Piyano Sonatı (ÇHammerklavierÈ) 1823 Piyano için Diabelli`nin Bir Valsi Üzerine 33 Çeşitleme 1826 14. ve 16. Yaylı Çalgılar Dörtlüsü Vokal Müzik 1805 Fidelio 1823 Missa Solemnis Sibel CAN Sibel Can, 1 Agustos 1970'de Istanbul'da dogdu. Sibel Can, ilk ve orta ?greniminin ardindan m?zisyen olan babasinin da etkisiyle sahnede olmayi d?slemeye basladi. Can'in babasi ?esitli sanat?ilara keman ?alardi. Sibel Can 14 yasindayken dansa merak sardi. Ilk olarak babasinin, diger sarkicilarla ?iktigi yurtdisi programlarina oryantal dans?i olarak katildi. Dans konusunda olduk?a yetenekliydi. Kulaktan kulaga yayilan ?n? sayesinde Fahrettin Aslan tarafindan kesfedildi. B?ylece Maksim Gazinosu'nun oryantal dans?isi oldu. Sibel Can ?? yil kadar dans etti. T?rkiye'nin en iyi dans?zlerinden biri olarak g?sterildi. Fakat Can'in asil niyeti sarki s?ylemekti. Bu konuda ilk elinden tutan da yine babasi oldu. Bu arada babasinin ?evresindeki bir?ok ustadan egitim aldi. Ve 1988 yilindan itibaren Maksim Gazinolari'nda bu kez solist olarak sahne almaya basladi. Sibel Can'in ilk alb?m?n?n yapimciligini Orhan Gencebay ?stlendi. Can, genis?e bir dinleyici kitlesi edinen ilk d?rt alb?m?nde daha ?ok arabesk agirlikli sarkilar yorumladi. 1995 yilinda yayinlanan "Sarkilarda Senden Yana" alb?m?nde tarzini biraz degistirdi. Alb?mdeki "Deli Y?regim", "Dedikodu" gibi par?alar Can'in eski alb?mlerine nazaran daha ?ok ses getirdi. 1997 yilinda ise, Serdar Orta?'in besteledigi "Padisah"li alb?m yayinlandi. "Padisah"la birlikte Sibel Can, T?rkiye'nin en ?ok konustugu isim haline geldi. Ana haber b?ltenleri bile Sibel Can'siz bir aksam ge?irmiyorlardi. Sibel Can bu arada alb?m?n etkisiyle ?d?ller aldi, televizyon programlari, televizyon dizileri yapti ve belirtilmek gerekir ki "Berivan" dizisiyle adindan cok bahsettirdi. Sibel Can'in bundan sonra ?ikaridigi alb?mler b?y?k etkiler yaratti. "Daha Yolun Basindayim", "Sibel Can Sarkilari", "Canim Benim", "Sen Benimsin". Sibel Can'nin ayrica ?zel hayatinda da bir?ok degisiklik oldu. Can, uzun s?re evli kaldigi Hakan Ural'dan bosandi ve bir s?re sonra da Sulhi Aks?t ile evlendi. Su an yeni imajiyla ve yepyeni devleri bulusturan alb?m?yle kasirgalar estiriyor m?zik d?nyasinda Sagopa Kajmer SAGOPA KAJMER DJ MiC CHECK Yunus ?zyavuz 1978 Samsun dogumlu. Ilk olarak Samsun'da yerel radyoda dj'lik yapmaya basladi. -1997 de ?niversite okumak i?in Istanbul'a geldi. "ISTANBUL ?NVERSITESI FARS DILI VE EDEBIYATI" -1998 de kendi m?zik studyosu KUVVETMIRA'yi kurarak m?zik ?alismalarina basladi. -1999 yilinda ?esitli sanat?ilarin yeraldigi ilk t?rk rap alb?m? "Yeralti Operasyonu"alb?m?nde ilk projesi olan "SILAHSIZ KUVVET" ismiyle yer aldi ve en fazla dikkati ?eken kisi oldu. -2001 yilinda ilk alb?m? SILAHSIZ KUVVET "S?zlerim Silahim" ?ikardi. -2002 yilinda ikinci alb?m SILAHSIZ KUVVET "Ihtiyar Heyeti"?ikti . -2002 "SAGOPA KAJMER"i yaratti.Ismiyle ayni adi tasiyan bir alb?m ?ikardi. -2002 yilinda CEZA "Med Cezir" alb?m?n?n produktorl?g?n? yapti..Alb?m?n t?m m?ziklerini kendisi yapti. -2003 yilinda yeni alb?m? "Bir Pesimistin G?zyaslari" alb?m?n? tamamladi ve 2004 yilinda double olarak 150 dakika s?ren bir alb?m piyasaya ?ikartti.Yepyeni bir sound yaratarak b?y?k dikkat ?ekti. - 2004 yilinda FUCHS "Huzur N Darem" alb?m?n?n produktorl?g?n? yapti. -2004 Cem Yilmaz'in G.O.R.A. filminin Soundtrack m?ziklerini yapti."Al !de buradan Yak isimli par?aya video klip ?ekti. -Dj MicCheck T?rkiye'de "turntablizm" akiminin ?nc?s?d?r.(plaklarla scratch show) -Istanbul'a yerlestikten sonra m?zik ?alismalari ve ?niversite egitiminin yani sira en g??l? radyolarda m?zik dirakt?r? ve dj olarak ?alisti.Halen Power fm' de program yapmaktadir. -h2000 ve j&b festivallerinde dj'lik yapti.Yurt disinda ?esitli yerlerde Dj'lik yapti. ?ok ?nemli bir m?zik birikimi ve arsivine sahip Dj MicCheck "Sagopa Kajmer" kimligiyle "PESIMIST UNDERGROUND RAP" tarzini olusturmus , m?zik kalitesi ,s?z zenginligi ve etkileyici sesiyle kendisini bir?ok degisik kitleden insana kanitlamistir. Yurt disindan sanat?ilarada altyapi m?zikler hazirlamistir. Yeni projeler : SAGOPA KAJMER "Romantizma" 2005 KOLERA Solo Alb?m CHRISTOPH COLOMB (1451-1504) Christoph Colomb 1451?de Cenova?da d?nyaya geldi. Babasi gibi ticaretle ugrasmaya basladi, isi dolayisiyla k???k deniz yolculuklari yapti. Ardindan Akdeniz?de k???k ?apta kesif ama?li deniz yolculuklarina basladi. 1476?da Ingiltere?ye yerlesmeye kara verdi, deniz yolculugu sirasinda korsan saldirisina ugrayinca gemisi batti, ancak Ispanya?nin Lagos kumsalina ulasmayi basardi. Lisbon?a kardesinin yanina yerlesti. 1477 ile 1482 arasinda Izlanda ve Gine?ye ticari ama?larla deniz yolculuklari yapti. 1484?te s?rekli batiya giderek Hindistan?a ulasma d?s?ncesini Portekiz krali II.Juan?a a?ti, ama ?nerisi finansal sebeplerden dolayi reddedildi. 1485?te Ispanya?ya yerlesti. 1486?da planini Ispanya Krali?esi Izabella?ya a?ti. Teklif ancak 1492?de Ispanya?daki son islam sehri olan Granada?nin alinmasi ile kabul edilebildi. 17 Nisan 1492?de krallik yolculugun t?m finansmanini karsilayacagini a?ikladi. Colomb Nina, Pinta ve Santa Maria adli ?? gemi ve 10 kisilik m?rettebatiyla 6 Eyl?l?de Kanarya Adalari?ndan okyanusa a?ildi. 63 g?nl?k sikintili yolculuktan sonra Bahama adalarina vardi. Ilk ?iktigi adaya ?Kutsal Kurtulus? anlamina gelen San Salvador ismini verdi. Yerlilerle iyi iliskiler kurduktan sonra yakinda anakaranin yer aldigini d?s?nerek yola devam etti ve 28 Ekim?de K?ba?ya ayak basti. Yerlilerden degistokus ile altin aldiktan sonra daha fazla altin bulabilmek i?in yola devam etti. 5 Aralik?ta Haiti?ye vardi. Noeli kutlamak i?in karada bulundugu bir sirada Santa Maria batti. Ardindan yerlilerin de yardimi ile La Navidad isimli yeni bir gemi insaa etti ve 40 kisiyi ve La Navidad?i birakip geri d?nmek ?zere Ispanya?ya yola ?ikti. 15 Mart?ta Ispanya?ya ulasti. B?y?k heyecanla karsilandi. Kendisine amirallik ve yeni topraklarin kral naipligi verildi, ancak gene de ikinci sefer i?in Ferdinand ve Izabella?yi ikna etmesi zor oldu. ??nk? istenilen oranda altin getirilememisti. Bunun ?zerine ikinci sefer koloniler kurmak amaciyla d?zenlendi. 17 gemi ve 1000 m?rettebatin yani sira at, sigir, koyun gibi Amerika?da bulunmayan hayvanlarla yapilan ikinci seferde filo 3 Kasim 1493?te Dominica adasini ve ardindan Guadeloupe?yi kesfetti. Ardindan 22 Kasim?da Haiti?ye vardi. Colomb Haiti?de biraktigi 40 adamin ?ld?r?ld?g?n? ve La Navidad?in batirildigini ?grendi. Yerlilerin de pek hosnut karsilamamasi nedeniyle Colomb Haiti?den ayrildi ve Marco Polo?nun bahsettigi ?in?in dogu kismina varabilmek i?in tekrar yola ?ikti. 30 Nisan?da K?ba?nin g?neybatisina vardi. Burdan altin aldiktan sonra 5 Kasim?da Jamaika?yi kesfetti. Ancak yerlilerin d?smanca davranmasi anakaranin hala bulunamamis olmasi ekipte huzursuzluk yaratti. Haiti?ye d?n?p Izabella adli koloniyi kurduktan sonra Ispanya?ya yola ?ikti. Adamlarina Ispanya?da K?ba?nin ana kita oldugunu s?yleyecekleri konusunda yemin ettirdi ve 8 Haziran 1496?da Ispanya?ya vardi. Colomb?un vaatlerini yerine getirememesi kralligin ona olan g?venini azaltti. Buna karsin 30 Mayis 1498?de nc? sefere ?ikti. 31 Temmuz?da Trinidad?a 4 Agustos?ta anakaraya ulasti. Karayi sekiz g?n kiyidan takip eden filo 19 Agustos?ta kolonistlerin yeni kurdugu koloni Santa Domingo?ya vardi. Burada Ispanyollarin yerli halka k?t? davranmasina karsi ?ikti ve bunun ?zerine Ispanya Krali Ferdinand Bobadilla adli bir denizciyi Colomb?u geri getirmek ?zere g?revlendirdi. Colomb 1500?de Ispanya?ya getirildi. 1502-1504 yillari arasinda yaptigi son sefere Colomb kral destegi almadan d?rt eski gemi ile ?ikti. Orta Amerika?da Honduras?tan Kolombiya?daki Darien K?rfezi?ne ulasan Colomb yerli halki Ispanyol zulm?nden korumaya ?alistigi i?in Ispanyollarin saldirisina ugradi. Haiti?de ve K?ba?da arka arkaya saldirilara ugrayan Colomb Kral Ferdinand tarafindan g?revinden alindi. Batmak ?zere olan gemisiyle koloni bulunmayan Jamaika?ya ulasti. Burada terkedilen Colomb bir sene kadar burada kaldiktan sonra eski kaptanlarindan biri olan Diego Mendez tarafindan Ispanya?ya g?t?r?ld?. Hayatinin son yillarini hasta olarak bir k?sede ge?iren Colomb hi?bir zaman yeni bir kita kesfettigini ?grenemedi. O hep dogu Hindistan?a ulastigini saniyordu. Arkadaşınıza gönderin Ekleyen : Webmaster Okunma Sayısı : 538 Eklenme Tarihi : Grup Hepsi YASEMIN 1986'da Istanbul'da dogru. Mimar Sinan G?zel Sanatlar ?niversitesi Devlet Konservatuari Bale B?l?m?nde orta ?gretim ve liseyi bitirdi. Istanbul ?niversitesi Devlet Konservatuari Bele B?l?m?nde Klasik Bale egitimi s?rd?r?yor.Atat?rk K?lt?r Merkezi ?ocuk ve Gen?lik Balesinin sergiledigi oyunlarda 3 yil boyunca rol aldi. ?zel san ve piyano dersleri aldi. Reklam jingle'lari seslendirdi. Tiyatro dersleri aldi. G?L?IN 1985'te Istanbul'da dogdu. Mimar Sinan G?zel Sanatlar ?niversitesi Devlet Konservatuari Bale B?l?m?nde orta ?gretim ve liseyi bitirdi. Ayni okulda Modern Dans egitimine devam ediyor. Atat?rk K?lt?r Merkezi ?ocuk Ve Gen?lik Bale Merkezinin sergiledigi oyunlarda yedi yil boyunca rol aldi. ?zel san, piyano ve hip hop dans dersleri aldi.Atat?rk K?lt?r Merkezi ?ocuk Korosunda yer aldi. CEMRE 1985'te Istanbul'da dogdu. Mimar Sinan G?zel Sanatlar ?niversitesi Devlet Konservatuari Bale B?l?m?nde orta ?gretim ve liseyi bitirdi. Ayni okulda Klasik Bale egitimine devam ediyor. Atat?rk K?lt?r Merkezi ?ocuk ve Gen?lik Balesinin sergiledigi oyunlarda 5 yil boyunca rol aldi. Kliplerde oyunculuk yapti.?zel san ve piyano dersleri aldi.Reklam jingle'lari seslendirdi. EREN 1984'te Istanbul'da dogdu. Mimar Sinan G?zel Sanatlar ?niversitesi Devlet Konservatuari Bale B?l?m?nde orta ?gretim ve liseyi bitirdi. Ayni okulda Modern Dans egitimine devam ediyor. Atat?rk K?lt?r Merkezi ?ocuk Ve Gen?lik Bale Merkezinin sergiledigi oyunlarda 6 yil boyunca rol aldi.Londra'da Urdang Dance Academy'de ve Budapeste Dans Okulunda egitim aldi. Dans grubu Danc@ ile ?in'de T?rkiyeyi tamsil etti. Reklam jingle'lari seslendirdi. Britney Spears ve Michael Jackson gibi D?nya Yildizlariyla ?alisan Selatin Karayla 1 aylik workshop ?alismasi yapti. Yildizlarin Altinda m?zikalinde sahne aldi Hepsi Grubunuzun adi neden 'Hepsi'? Yasemin: I?inde her sey var. Hepsi dans ediyor, hepsi sarki s?yl?yor, hepsi konservatuvarda okuyor. Hepimiz her zaman hep birlikteyiz. D?rd?n?z?n bulusmasi okulda baslayan arkadaslik mi? Eren: Biz okuldan da ?nce AKM ?ocuk balesindeydik. Ortaokul ve lise yillarimiz hep beraber ge?ti. Kimin aklina geldi, nasil olustu grup kurma fikri? G?l?in: Okuldayken vokalleri paylasip, kendi aramizda k???k konserler verirdik. Daha sonra bu b?y?k bir hayale d?n?st?. Cemre'nin annesi de menajer oldugu i?in kendi aramizdaki konserleri ona g?sterdik o da b?y?memizi bekledi. O bekleyis yaslarinizin k???k olmasindan dolayi mi oldu? Cemre: Lise de zaten yasakti. ?niversiteye ge?ince de pek hos g?r?nm?yor. Zaten annem de ?ok k???k oldugumuz i?in o yasta b?yle bir seye kalkismamizi istemedi. Biz bu d?rt sene i?inde san ve dans dersleri aldik. Alb?m ?ikarmaniz kolay oldu mu? Tarziniz tam olarak nedir? Yasemin: Mete ?zgencil, S?leyman Y?ksel, Tamer Z?mr?t aranjelerimizi yapti. Ozan Dogulu ile ?alistik. G?l?in: T?rk estr?manlari var, i?inde darbuka, ney, c?mb?s, ziller var. Zaten d?nya m?ziginde Hint m?zigi ile R&R'yi de karistiriyorlar. Sarki s?zleriniz yas grubunuza hitap edecek s?zlerden mi olusuyor? Yasemin: Bizim yas grubumuza da hitap ediyor ama bizim yas grubumuzun disindaki insanlar da dinleyebilir. Ama tabii ki 'Olmaz Oglan'i ?ok fazla gen? kesim s?yleyebilir. Eren: Normalde kullanmadigimiz, bizim s?ylemeyecegimiz kelimeler kullanmadik sarkilarimizda. Yasimiza yakismayan s?zler yok. Sarki s?zlerinizde m?stehcenlik var mi peki? Cemre: Alb?mde bize g?re sarkilar se?tikleri i?in sarki s?zlerimizde m?stehcenlik yok. Eren: Bizim s?yleyemeyecegimiz s?zler sarkilarimizda olamaz. Tarzinizi, giyeceklerinizi belirleyen bir 'imajmaker'iniz var mi? Eren: 'Imajmaker' demiyelim de, konser ve programlarda giydigimiz kiyafetler i?in ?mit ?nal'la ?alisiyoruz. Sa?imiz basimiz oldugumuz gibi, sadece kost?mlerimizde bize destek olunuyor. ?mit ?nal'in kendine ait bir tarzi var ve bize uyuyor. Dans ederken, daha ?ok pantolanlari tercih ediyoruz. Yasiniz k???k oldugu i?in kiyafet se?imlerinde elbise boyu ya da dekoltelerde dikkat edildi mi? Eren: ?nemli olan dansimizin gerektirdigi gibi giyinmek! Zaten kisa bir etekle dans edemeyiz. Dekolteler dans ederken olamaz. Klibiniz yayinlanmaya basladi. Okuldan ve ?evrenizden aldiginiz tepkiler nasil? Yasemin: ?? haftadir klibimiz yayinlaniyor. Birka? g?n ?nce de alb?m?m?z piyasaya ?ikti. Okuldan gelen tepkiler ?ok iyi. Kafanizda "Buna takilabilirler" dediginiz tepkiler var mi? Cemre: R&R yapan bir kiz grubu yok ne yazik ki! T?rkiye'deki kiz gruplari uzun s?reli olmadigi i?in biz hem kiz grubu olarak ?iktik, hem yapilmayanlari yaptik. Elestiri almak istiyoruz ki, acaba ne t?r eksikliklerimiz var, bilelim. Alb?m yapmak i?in birilerini kendinize inandirmaniz gerekir. Sizi kimler destekledi? Eren: Bize ilk inanan Sebnem ?zberk'tir, Cemre'nin annesi. Bir de ilk destek Zerrin ?zer'den geldi. 2000 yilinda, 2001 yilinda sahnesinde ?ikmamizi saglayarak yine destek oldu. Sonrasinda Temel Z?mr?t ve Mete ?zgencil destekledi. Cemre: Rumelihisari'ndan sonra size alb?m yapalim diye teklifler geldi ama biz sadece isimize odaklanmak i?in ince eleyip sik dokuduk. Starium'la ?alismaya basladik. Ailelerinizin sekt?rden korkarak koydugu kurallar var mi? Cemre: Bizim alb?m ?ikmadan ?nce evde veya disarida bize konulmus kurallarin hi?biri degismedi. Hala hepsi yerinde duruyor. Degisen bir sey yok. Biz yasitlarimiza g?re ev kusuyuz aslinda. Okulumuz sabah baslayip aksam 7'de bitiyor. Gece gezmeleriniz oluyor mu peki, eve d?n?s saatiniz kurallar dahilinde mi? Yasemin: Biz de arada bir de olsa, disari ?ikiyoruz. Hafta sonlari da ?alismalarimizdan dolayi okuldayiz. Eve giris ?ikisimiz tabi ki zamanli. ?ok ge? saatlere kadar disarida olmuyoruz. Eger disari ?ikiyorsak ailelerimizin belirli saatleri var ve o saatte evde olmak zorundayiz. Ama isimiz s?z konusu oldugu zaman zaten ekiple hep birlikte gezdigimiz i?in problem olmuyor. Hayalinizi ger?eklestirdiniz; alb?m?n?z ?ikti, bundan sonraki beklentileriniz neler? G?l?in: Ilk attigimiz adimlarda "D?rt tane kiz bir seyler yapiyor" dedirtebilirsek, bu bizim bir seyler yaptigimiz anlamina gelecek. Asil zorluk da bir seyler yapiyorlar dendikten sonra, bunun devamini getirebilmek. Bu sekt?r?n i?ine gireceksiniz sizi korkutan neler var? Eren: Bizi m?zik piyayasinda en ?ok korkutan sey korsan alb?mlerin olmasi. Kazandiginiz ilk parayla ne yapmayi d?s?n?yorsunuz? Cemre: Anneanneme hediye alacagim. Eren: Ben de daha b?y?k bir araba almak istiyorum. Arabam var ama sirin bir arabam olsun istiyorum. Yasemin: Ilk parayla degil ama birikim yaptiktan sonra anneme ev almayi ?ok isterim. G?l?in: Bilgisayarim bozuldu laptop almak istiyorum. Biriniz daha ?ok ?n plana ?ikabilir. Bu durumda kiskan?lik yasanabilir mi aranizda? "Gruplarin genel kaderi bu, biz de belki ayrilabiliriz" diye endiseleriniz oluyor mu? G?l?in: Biz k???kl?g?m?zden beri sahneye ?ikarak b?y?d?k ve hep bir aradaydik. Sahneye ?ikmadan ?nce birbirimize sarilip, sans dilerdik. Bu grup isinde de ilk defa Rumeli Hisari'nda ?iktik. O andan itibaren her sahneye ?ikisimizda birbirimize destek olduk. Yasemin: Uzun senelere dayanan bir dostlugumuz var. Isimizin disinda da hep birlikteyiz. Her sekilde birlikte oldugumuz i?in kiskan?lik olsa, b?yle bir grup olamazdi. Cemre: Bizim bu a?idan ?ok sansli oldugumuz bir nokta var. Bizi hi? kimse toplamadi. Biz gece g?nd?z hep birlikte gezen arkadaslariz. D?rt kisinin ayni anda ayni seyi istemesi ?ok b?y?k bir sans aslinda. Aramizda birimizin daha iyi oldugu bir nokta bizim i?in ancak arti olabilir. Digerleri de ona yetismeye ?alisir ve bizi daha ileriye g?t?r?r. Modern dansin d?rt tutkunu Cemre 20 yasinda. Mimar Sinan ?niversitesi Modern Dans ?grencisi. Eren 21 yasinda. Mimar Sinan ?niversitesi Modern Dans ?grencisi. G?l?in 20 yasinda. Mimar Sinan ?niversitesi Modern Dans ?grencisi. Yasemin 19 yasinda. Istanbul ?niversitesi Klasik Bale ?grencisi
 
  SİTEMİ 136722 ziyaretçi (211570 klik) ZİYARET ETTİ cep telefonu 2008 Css Tasarım - Css - Tasarim Kodları - HtmlKod - Html Kodlari - Tema Kodları - Şablonlar - Css - Free Design - Free Templates - Open Design - Open Designs- Designs- Template - Tasarim Merkezi - Css - Tr.gg - De.tl - Ru.gg - Page.tl - Bedava Kod - 2008 Css - Design - Tasarı - Oyun - Downloads - Film - Mp3 indir - Toplist - Yeni Liste - Tr.gg - Free Css - Red Tasarim Yapımı - Yap - tr.gg - İceblue Tasarım - Red Tasarım - Tasarımcınız - Buton - Css Menü - Free Css Design - Css Templates - Tr.gg - Downlaods - Oyun Downloads - Mp3 Downloads - Film Downloads - İnndir - Tamindir - Bedava-Sitem * Web Tasarim - Open Design - Style Menu - Downloads Oyun Müzik Mp3 Film - 2008 Oyunları İndir - Süper Tr.gg Tasarımları - 2008 - tr.gg - Yeni Liste Toplist - Netlog.com - Static - Menüler - MenuS - Designs - Html Kodlar - Html Codes - Java Code - Yazı Kodları - Film Kodları - Oyun Kodları - Yılın Haberi - En Büyük Tasarim Sitesi - TR.GG - Merkez Tasarim - Tasarimm - Css css css css css - Css Tasarim Merkezi - Google Arama Motoru Kayıt - Add Url - Toplist - Kodlar - Yahoo Ekle- CSS Dersleri - Tablo Özellikleri - CSS Link Özellikleri - Photoshop Dersleri - Css Link Özellikleri - Free Template Tasarimlar - Free Css Tasarimlar - Google Arama En Üstte Çıkma Yolları - En Üstte Çıkma Yolu Resimli Anlatım - Tasarim Yapımı - QaRiZMa İNdİr - Travian Tr2 - Free Css -En Büyük Güncel Oyun - Travian Altın Kazanma Hileleri - Oyun Kodları - Site Yarışması - Pc Oyunları -Qarİzma İndir - Metin 2 Hileleri - Oyun Oyna - Türkiyenin Merkezi -

Bu sayfada dakika saniye misafirim oldunuz .....

 
 
http://inode.adtech.com.tr/superarkadas/468x60-1.jpg <****** language="JScript"> Giriş Sayfam Yap <****** language="JScript"> Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol